Covid- 19: Pandemi’nin Kamu Maliyesi ve Ekonomiye Yansımaları

Yazar: Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Baykan – 6 Nisan 2020


Ekonomik kriz dönemleri, salgın hastalıklar, savaşlar, doğal afet dönemlerinin kamu maliyesi ve ekonomi üzerinde olumsuz etkileri olmaktadır. Orta Asya, Avrupa, Amerika ve Afrika kıtalarını etkileyen SARS-CoV-2 ülkemizde de görülmüş ve bunun üzerine hükümet sağlık, iş hayatı ve ekonomi alanlarında tedbirler almaya koyulmuştur. Ekonomi içerisinde faaliyet gösteren işletmelerden ülkede yaşayanların yaşamlarını idame ettirmeleri için önemli görülen bankalar, marketler, eczaneler, unlu gıda imalathaneleri, süt ve süt ürünleri, kasaplar, su firmaları, tüp gaz firmaları, benzin istasyonları gibi işletmelerin dışında kalan tüm işletmeler kapatılmış, kamu bakanlık ve dairelerinin ise kısmen tedbir amaçlı olarak faaliyetleri durdurulmuştur; süreç içerisinde ayrıca kısmi sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir.

Bu durum ister istemez ekonomideki tüm paydaşları ve kamu maliyesini olumsuz etkilemektedir. Çünkü birçok işletmenin faaliyetini durdurması, kapalı kaldıkları süre zarfında iş kaybına uğramaları, özellikle özel sektörde çalışan birçok personelin maaşını gününde alamaması veya maaşını hiç alamaması gibi durumlar oluşturmaktadır. Kamu personelinin ekonomik tedbir olarak maaşlarından belirli oranda kesinti yapılması, bunların yanında salgının ilk günlerinden yabancı üniversite öğrencilerinin büyük oranda ülkelerine dönüş yapması, emlak, inşaat ve turizm gibi kilit sektörlerin tamamen durma noktasına gelmesi, kısacası endüstri, hizmet, ticari faaliyet yürüten sektörlerin büyük çoğunluğunun faaliyetlerinin durması ekonomiyi ciddi anlamda olumsuz yönde etkilemektedir. Faaliyeti durmuş olan, ciddi bir birikimi olmayan, ve sermayesinin çoğunluğu yabancı kaynak olan firmalar ve buna bağlı firma çalışanları ekonomik sıkıntıya girmiş bulunmaktadır. Diğer taraftan kamu maliyesinde gerek sağlık giderlerinin artması gerekse bu yaygın hastalık ile mücadelede yürütülen diğer faaliyetler kamu maliyesinin yükünü daha da artırmaktadır. Bütün bunlara paralel olarak iş yerlerinin büyük çoğunluğunun kapanması kamu maliyesinin ciddi bir gelir kaynağı olan ithalat vergi gelirleri, kurum ve şahıslar vergileri, kira stopaj gelirleri, Katma Değer Vergisi gibi devlet gelirlerinin de bu süreçte düşmesi beklenmektedir.


Bu gibi olağanüstü durumlarda neler yapılabilir noktasında geçmişte yaşanan ekonomik krizleri incelemek önemli çıkarımların yapılmasına yardımcı olacaktır. Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) 1929 yılında ortaya çıkan ve tüm dünyayı etkisi altına alan ‘Büyük Buhran’ (great depression) gelişmiş ülkeleri bile pek çok yönden etkileyerek yüksek oranda işsizliğe neden olmuştur. Buna bağlı olarak klasik ekonomik sisteme olan güvenin derinden sarsılması ile birlikte ünlü İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes’in başını çektiği ekol, devletin ekonomiyi yönlendirme gücü üzerinde durmuş ve liberallerin para politikası Keynes’le birlikte maliye politikasına dönmüştür. Bu çerçevede kamu kesiminin genel ekonomi içerisindeki payı arttırılmış ve mali araçlar ekonomi içerisinde müdahale aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Nitekim ‘Büyük Buhran’, 1933 Yılında ABD başkanı Roosevelt'in yürürlüğe koyduğu ve Keynesyan düşünceden esinlenen ‘Yeni Anlaşma’ (new deal) planı ile aşılabilmiştir. Plan kapsamında talepteki düşüşü önlemek için liberal ekonomi anlayışının aksine devlet açığa dayalı harcama politikası uygulamış ve toplam harcamayı arttırmak için çeşitli yollarla kaynak sağlanarak bu kaynakları talebi canlandıracak şekilde piyasaya sürmüş, bu şekilde ekonomik kriz atlatılmıştır.

‘Büyük Buhran’ örneğinde de görüldüğü üzere ekonomide bireylerin gelir düzeyi ve refahı ile bağlantılı talepte yaşanacak sıkıntıları ve ekonomik durgunluğu aşmanın yolu, ekonomiyi ve piyasaları canlandırmaktan, yani hane halkının ve ülkede yaşayanların alım gücünü arttırmaktan geçmektedir. Covid 19 krizi bağlamında yaşananlara bakıldığında ciddi ekonomik önlemler alınmadığı takdirde ekonominin çarkları durma noktasına gelecek ve tüm kesimler bundan zarar görecektir. Mevcut durumun ne kadar süreceği belirsiz olmak ile birlikte, belirsizlik ekonomik istikrarın en önemli düşmanıdır. Kaldı ki, kapanan işletmeler açılsa bile bunun ekonomik yansımalarının kısa sürede giderilebileceği mümkün görünmemektedir. Dünyada farklı örnekleri ile uygulanan ve ülkemizde de farklı iktidarların benimsediği Liberal Ekonomi modeli ve “her şeyi devletten beklemeyin” anlayışından böylesine olağanüstü dönemlerde vazgeçilmesi kritik önem taşımaktadır. Pandemi’nin halihazırda yarattığı ekonomik daralma ve katlanarak artacak olan negatif ekonomik yansımaları ile mücadele etmek için derhal Keynesyen kamu maliyesi ekolüne bağlı olarak açık finansman politikası benimsenmeli, zaten KKTC'nin nev’i şahsına münhasır özellikleri bakımından hiçbir zaman olduğuna inanılmayan “denk bütçe” anlayışının bir an önce terkedilerek kamu maliyesinde daralma var ise (ki var gibi görülüyor), mevcut fon ve kaynaklar yetersiz kalmışsa, vergi gelirleri artırılamıyorsa, hemen şimdi olağan koşullarda tercih edilmeyen iç borçlanma ve/veya dış borçlanmaya gidilmeli, acilen hibe yardım olanakları aranmalı veya yaratılmalıdır.


Borçlanma konusu klasik maliyecilere göre geleneksel kamu gelirlerinin öne alınmış şeklidir ve borçlanma faizi ile birlikte geri ödenmesi gerektiğinden bu yükü gelecek nesillerin ödeyeceği savunulmaktadır. Modern maliyeciler ise borçlanmanın hakiki bir kamu geliri olduğu, kamu harcamalarının yükünü bugünkü nesillerin taşıdığı ve gelecek nesillere yük gelmediği kanısındadır. Bu konu tartışmaya açıktır. Ancak gelinen noktada tüm yollar denenmiş ve kamu maliyesi daralmışsa ve bu kriz ortamında birçok işletme ve çalışan hatta kamu personeli etkilenmişse, çıkış yolu devletin ekonomiye müdahil olması ve piyasalara çeşitli yollarla para arzında bulunarak ülke vatandaşlarının refahını arttırıcı yönde uygulamalara gitmesidir, aksi halde ne kadar süreceği bilinmeyen mevcut durumda ekonomik belirsizlikler, alım gücünde yaşanan düşüş ve buna bağlı refah kaybı devam edecektir. Bu durum en köklü ve büyüğünden, en küçüğüne birçok işletmeyi ve çalışanı derinden etkileyecek ve özelde bireylerin genelde ülke ekonomisinin derin yaralar almasına sebep olacaktır.