AB Liderler Ziyareti, Mülteci Krizi ve Türkiye-AB İlişkileri

Yazar: Tuğba Boyraz – 13.04.2021


Geçtiğimiz ay düzenlenen Avrupa Birliği Zirvesi’nde Türkiye’ye yönelik olumlu bir havanın oluşmasının ardından 7 Nisan’da AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen ve Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel’in Ankara’ya gerçekleştirdiği ziyaret, AB-Türkiye ilişkilerinde yeni döneme atılmış ilk adım olarak görülmektedir. Tarafların ağır krizlere sahne olan ilişkilerdeki gerilim dönemini geride bırakarak, yapıcı bir işbirliği dönemini başlatmayı hedeflediklerini açıklayan demeçler, bu görüşmelerin gündeminde yeni tip koronavirüs (Kovid-19) ile mücadele çerçevesinde yürütülen çalışmalar, ve Rusya ile ilişkilerin yanı sıra Gümrük Birliği'nin modernizasyonu ve 2016 Mülteci Mutabakatı'nın güncellenmesi gibi yine her iki taraf için önemli konuların yer aldığına işaret etmiştir. Özellikle Mülteci Mutabakatı çerçevesinde mevcut yükümlülüklerin revize edilmesinin gündeme alınmış olması, giderek ağırlaşan ve içinden çıkılamaz bir sorun haline gelen insani krizin aşılabilmesi adına ciddi bir fırsat sunduğunu, AB-Türkiye ikili ilişkilerin daha ileriye taşınması, ve işbirliği alanlarının tespit edilmesi açısından da ciddi öneme sahip olduğunu söylemek mümkündür.

Suriye Krizi ve 2016 AB-Türkiye Mülteci Mutabakatı
2010 yılının Aralık ayında Tunus’ta başlayan rejim karşıtı gösteriler domino etkisi yaratarak Ortadoğu’da birçok ülkeyi etkisi altına almış, Arap Baharı olarak tanımlanan rejim karşıtı protestolar Suriye Arap Cumhuriyeti’ni de kısa süre içerisinde sarmalına almıştır. Birçok Arap ülkesini de içine alan halk gösterileri başlangıçta birer demokrasi, özgürlük ve insan hakları talebi şeklinde ortaya çıkmış, ancak, kısa sürede bölgesel ve küresel güçlerin menfaat ve mezhep savaşlarına dönüştürülmüştür. Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemen’de geniş ölçüde; Moritanya, Suudi Arabistan, Umman, Irak, Lübnan ve Fas’ta da küçük çapta olmak üzere bütün Arap dünyasında baş gösteren halk isyanları ve çatışmalar günümüzde, başta Suriye olmak üzere birçok bölgede iç savaş ve karışıklık halinde devam etmektedir.

Türkiye, krizin başından itibaren iç savaştan ötürü ülkelerinden ayrılmak durumunda kalan Suriyeli mültecilere “açık kapı” politikası gereği hudut kapılarını açmıştır. Diğer taraftan AB’nin mevcut kurumsal ve yasal düzenlemeleri sığınmacı Suriye krizi ile patlak veren mülteci akınıyla başedememiş, üye ülkeler arasında yoğun işbirliği ve eşgüdüm ile sağlanabilecek aktif ortak göç ve iltica politikalarını hayata geçirememiştir. Üye ülkeler arasında yaşanan derin anlaşmazlıkların yanı sıra Schengen Alanı’nın idaresine destek olmak amacıyla oluşturulan Frontex ve Avrupa İltica Destek Ajansı (European Asylum Support Office) gibi ortak kurumlar yeterince fonlanmadıkları ve yetkilendirilmedikleri için krizle mücadelede etkili olamamışlardır. Bu bağlamda Avrupa Komisyonu, 29 Kasım 2015’te gerçekleştirilen Türkiye-AB Zirvesinde, Türkiye’deki Suriyeli mülteciler için 3 milyar avro değerinde bir fon sağlayacağını taahhüt etmiş ve sonrasında  18 Mart 2016 tarihinde yapılan ikinci zirvede ise bu mali fonun tükenmesi durumunda ek olarak 3 milyar avro daha aktaracağını açıklamıştır. Ancak çeşitli tartışmalarla beraber fonun tamamının 2019 yılı sonuna kadar ödenmesi kararlaştırılmasına rağmen şimdiye dek 2,7 milyar avroluk kısmı Türkiye’ye ödenmiştir.


Türkiye’nin AB’den Beklentileri
Mevcut mutabakat ekseninde devam eden tartışmalara yönelik Türk tarafının talepleri Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakçı tarafından kısa süre önce konu ile ilgili yaptığı açıklamada gündeme getirilmiştir. Mutabakatın Türkiye lehine adil bir şekilde yürümediği eleştirisinde bulunan Kaymakçı, “Biz göçmenleri geri almıyoruz çünkü AB görevlerini yerine getirmiyor” şeklinde konuşmuş, Türkiye’ye gelen ek ilave 500 bin Suriyeli sığınmacı yüzünden AB’nin Türkiye’ye yaptığı mali yardımı artırması gerektiğini söylemiştir. Genel olarak bakıldığında Ankara'nın AB’ye yönelttiği eleştirilerin arasında AB’nin üzerinden 5 yıl geçen sığınmacı mutabakatındaki sözlerini yerine getirmediği, Türkiye'ye vize serbestisi sağlanmadığı, Türkiye'deki mülteciler için kullanılacak 6 milyar avronun 2 milyar avroluk kısmının halen serbest bırakılmadığı, katılım müzakerelerinde yeni fasıllar açılmadığı, ve Gümrük Birliği'nin güncellenmesi için resmi müzakerelere başlanmadığı yer almaktadır.

Diğer taraftan AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Konsey Başkanı Charles Michel'in kısa süre önce Türkiye’ye gerçekleştirdikleri ziyarete ilişkin açıklamalarda bulunan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, geçen yıl aralık ayında düzenlenen AB Liderler Zirvesi'nden bu yana Türkiye-AB ilişkilerinin daha pozitif bir atmosfer içinde ilerlediğine dikkati çekerek bağlantıların ilerlediğini, önemli toplantıların yanında teknik seviye de görüşmelerin de sürdüğünü ifade etmiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın gerek Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron gerekse de AB liderleriyle video konferanslar gerçekleştirdiğini bildiren Çavuşoğlu, "Hem baş başa hem de heyetlerle görüşmelerde her iki taraf da açık bir şekilde mülahazalarını, isteklerini açıkladılar. Artık somut yaklaşımların ve adımların atılması gerektiğini de belirttik" şeklinde konuşmuştur.


Mülteci Krizi ve AB - Türkiye İlişkileri
AB'nin yürütme organı Avrupa Komisyonu’nun, bu aşamada Türkiye ve başka komşu ülkelerde yaşayan Suriyeli göçmenlere yapılacak mali yardım ve bütçenin miktarı üzerinde çalıştığı ifade edilmektedir. Suriyeli mültecilere yapılacak yardımın devam etmesi Türkiye için de büyük önem taşımakla birlikte Türkiye’nin 2016 koşullarında belirlenenin üzerine çıkılması doğrultusundaki talebinin ne tür bir karşılık bulacağı henüz bilinmemektedir. Diğer taraftan söz konusu aşamada, Türkiye-AB ilişkilerinin mevcut mülteci krizine indirgenmesi, bu ilişkilerin geleceği açısından içinde ciddi riskler barındırmaktadır. Zira, bu durum gelecekte Türkiye'nin üyelik perspektifinde bir aday ülke olarak değil de AB'nin sınır güvenliğine halel getirmeyecek bir sınır ülke olarak konumlandırılmasına, ve üyelik sürecinden uzaklaşılmasına sebebiyet verebilecektir.

Bu nedenle Mart ayında gerçekleşen Zirve sonrası gelişen olumlu ortam ile birlikte AB liderleri ile Türk yetkililer arasında gerçekleşen yoğun müzakere trafiği gerek Türkiye-AB ilişkileri açısından, gerekse yaşanan insani dramın önüne geçilmesi bakımından olumlu bir gelişme olmakla birlikte, bahse mevzu krizin haricinde Türkiye’nin dile getirdiği konularda ilerleme sağlanması ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun telafuz ettiği somut adımlar hayati önem taşımaktadır.