Covid-19 ile Mücadele: Uluslararası dayanışma ve iş birliği mümkün mü?

Yazar: Tuğba Boyraz – 04.05.2021


Aralık 2019’da Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkarak, küresel çapta bir salgına dönüşen Covid-19 krizinin ilerleyen süreçte devletlerin gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun krizle mücadele kapasitelerinin zayıflığını gözler önüne serdi. Bununla birlikte yetersiz sağlık alt yapısı ve sosyal güvenlik uygulamalarının zafiyeti çerçevesinde gerçekleşen tartışmalarda güçlü devlet düşüncesi ön plana çıkmış bulunuyor.

Bu düşüncenin temelinde COVID-19 ve benzeri tehdit algılarının ulusal güvenlik doktrinleri kapsamına dahil edildikçe, pandemilere karşı mücadelede devlete, daha fazla ihtiyaç duyulacağı yatıyor. Mevcut pandemi sürecinde sağlık hizmetleri, güvenlik ve refah sağlayıcısı olarak devletlerin tek başına ve en ön safta yer aldığı, diğer taraftan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Avrupa Birliği (AB) gibi uluslararası ve ulus üstü kurumların bu dönemde göreceli olarak yetersiz ve etkisiz kalması; “kendi kendine yeterlilik” fikri ile güçlü devlet arasındaki bağlantıyı kuvvetlendiriyor.

Ancak koronavirüs salgını öncesi uluslararası sistemin önde gelen veya nispeten güçlü oyuncularının pandemi nedeniyle kendilerini zor durumda bulması, devletin gücünü ölçen mevcut araçların, devletin fiili gücünü belirlemede yetersiz kaldığına işaret ediyor. Bu bağlamda devlet gücünü değerlendirirken, realist uluslararası ilişkiler yaklaşımının bilhassa yoğunlaştığı askeri güç, ekonomik güç ve nüfusa ek olarak, sağlık sistemleri, tedarik zincirleri ve acil müdahale kapasitesini de hesaba katmak gerekiyor.

Bu bağlamda ulus-devlet ve “güçlü devlet” kavramları ile ilgili tartışmaların yanı sıra aşı üretim ve tedarik zincirleri ekseninde liberal teorinin üzerinde durduğu uluslararası iş birliği konusu da son dönemde pandeminin uluslararası sisteme olası etkiler bağlamında tartışılan konular arasına girmiş bulunuyor. Pandemi ile mücadelede küresel dayanışma ve uluslararası iş birliği unsurlarının temel odağını Batılı ülkelerin gelişen ülkelere aşı tedariki konusunda yardım taahütleri oluşturuyor. Ancak tedarik konusunda yaşanan gelişmeler, böylesi bir dayanışma ve iş birliğinin ne kadar mümkün olduğu sorusunu akla getiriyor.

Dayanışma ve iş birliği mümkün mü?
Mart ayında yapılan açıklamada Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), dünyada şu an mevcut aşı dozlarının yüzde 76'sının toplam 10 ülke tarafından kullanıldığına dikkat çekerek aşı dağıtımında küresel adaletsizlik uyarısında bulunmuştu. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyadaki mevcut aşı dozlarının üçte ikisi 10 ülkede bulunuyor. DSÖ Genel Sekreteri Tedros Adhanom Ghebreyesus de, Cenevre'de düzenlediği basın toplantısında konu ile ilgili yaptığı açıklamada "Küresel kriz küresel yanıtlar gerektirir. Küresel çözüm dayanışmayla başlar" şeklinde konuşarak zengin ülkelerin tutumuna işaret etmişti.

DSÖ, aşıların yoksul ülkelere dağıtımı için kurulan Covax girişimi aracılığıyla yıl sonuna kadar gelişmekte olan ülkelerdeki nüfusun yüzde 25'inin aşılanmasının mümkün olabileceğini düşünüyor. Ancak bu hedef ve amacın gerçekleştirilebilmesi için 25 milyar euroluk mali kaynak açığı bulunuyor. Nitekim Covax girişimi çerçevesinde 60 yoksul ülkeye şimdiye kadar sadece 32 milyon doz dağıtılabildi.


Bununla birlikte Mart ayında DSÖ'ye ziyarette bulunan Almanya Kalkınma Bakanı Gerd Müller’in “Virüsü durduracak dayanışma bu değil. Sadece Afrika'da bu yıl ek olarak yaklaşık iki milyon kişinin ölmesi bekleniyor. Öte yandan Afrika kıtasında işini kaybeden ya da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olanların sayısı yaklaşık 300 milyon" şeklindeki açıklaması sağlık sistemlerinin zayıf olduğu birçok ülkede geniş çaplı bir salgının tehditleri de beraberinde getirebileceğine yönelik uyarısı ve uluslararası iş birliği çağrısı, pandeminin gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki ilişkileri, ekonomik dengesizliği ve uluslararası sisteme yansımalarını da gündeme getirmiş durumda.

Nitekim G7'den adil aşı dağıtımı için 7,5 milyar euro kaynak sözü Şubat ayında gerçekleşen zirvede ana gündem maddesi olmuştu. İngiltere Başbakanı Boris Johnson'un ev sahipliğinde video konferans yöntemi ile düzenlenen ve Joe Biden'ın, ABD Başkanı sıfatı ile katıldığı ilk büyük uluslararası organizasyon olma özelliği taşıyan zirvede Liderler, koronavirüs aşısının adil dağılımı için 7,5 milyar euro kaynak sağlamayı taahhüt etmişti.

Toplantıda söz alan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un zengin ülkelerin sahip oldukları aşıların yüzde 4 ila yüzde 5 kadarını hemen yoksul ülkelere bağışlamaları önerisi ise dikkat çeken bir diğer unsur olmuştu. Bu konuyu Financial Times gazetesine, Almanya Başbakanı Angela Merkel ile de görüştüğünü ifade eden Macron, Merkel'in konuya sıcak baktığını dile getirerek, böyle bir adımın zengin ülkelerdeki aşı planlamasına da zarar vermeyeceğini belirtmişti. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de Macron'un gündeme getirdiği fikirden duyduğu memnuniyeti, "Muazzam bir gelişme" açıklaması ile dile getirmişti.

ABD Başkanı Biden ise, zirvede yaptığı açıklamada ülkesinin söz konusu projeye yaklaşık 4 milyar dolarlık bir katkıda bulunmaya hazır olduğunu dile getirmiş,. ilerleyen günlerde Beyaz Saray'dan konuyla ilgili yapılan açıklamada, "Covid bize, pandemi ortamında hiçbir ülkenin tek başına hareket edemeyeceğini gösterdi" ifadesi kullanılarak, Joe Biden'in dünya çapında sağlık güvenliği için çabaladığı belirtilmişti.


Aşı tedariki konusu bugünlerde gerçekleşen G7 ülkelerinin dışişleri bakanları zirvesinin gündeminde de yerini koruyor. Haziranda gerçekleşecek G7 ülkeleri Devlet Başkanları Zirvesi'nden önce bir hazırlık etabı olarak görülen ve salgının başlangıcından bu yana ilk kez yüz yüze gerçekeleşen zirvede 7,5 milyar euroluk kaynak taahütünün nasıl uygulanacağı ve dünya çapında aşı dağıtımı için nasıl bir yol izlenebileceğini de konuşması bekleniyor.

Zira DSÖ Genel Sekreteri’nin Ghebreyesus’un  koronavirüs salgının tamamıyla bitmesi için 'çok uzun bir yol' olduğu uyarısında bulunarak, "yılın ilk iki ayında vaka ve ölü sayılarındaki düşüş, bu virüs ve varyantlarının durdurulabileceğini gösteriyor" şeklindeki açıklaması ve dünya genelinde pek çok ülkede, kanıtlanmış halk sağlığı önlemleri ve güçlü sistemlerle virüsün kontrol altına alınabileceğinin görüldüğünün altını çizmesi; gelişmiş ülkelerin de katkılarıyla aşılanma oranın daha aktif ve hızlı ilerlemesinin önemini gösteriyor.

Sonuç olarak aşı geliştirme faaliyetleri ve uygulamaları ile ön plana çıkan Batılı ülkelerin aşı tedariki konusunda sıkıntılar yaşayan gelişen/yoksul ülkelere yönelik taahütlerini nasıl ve ne zaman gerçekleştireceklerini söylemek için henüz erken olsa da yaşanan iş birliği zaafiyetinin hem küresel adaletsizlikleri derinleştireceğini, hem de pandeminin süresini uzatarak insani, ekonomik ve sosyo-politik zararlarını artırabilecek bir risk unsuru olacağını söylemek şimdiden mümkün.