Dünyanın Sorduğu Soru: Afgan Ordusu Günler İçinde Nasıl Çöktü?

Yazar: Erhan Ayaz – 31.08.2021


11 Eylül saldırılarını takriben ilk Amerikan birliklerinin Bagram'a gelmesinden yaklaşık yirmi yıl sonra üssün Afgan ordusuna temmuz ayının başında devredilmesinin üzerinden geçen iki aydan az bir sürenin ardından Taliban başkent Kabil’e girdi ve ülkede kontrolü tamamen ele geçirdi.

Bagram Hava Üssü, Afganistan'da NATO ve ABD öncülüğünde yürütülen askeri operasyonların yürütülmesindeki en önemli merkez üs konumundaydı. Herhangi bir şatafat ve tören olmadan ABD’nin Bagram'dan sessiz sedasız çekilmesi, Afgan ordusuna karşı ülke çapında amansız bir savaş yürüten, hükümet güçlerini geri püskürten ve her geçen gün artan sayıda bölgeyi ele geçiren Taliban için sembolik bir zafer ve oldukça önemli bir propaganda aracıydı.  Nitekim, geçtiğimiz Nisan ayında BBC'ye konuşan Taliban liderlerinden Hacı Hikmet, "Savaşı biz kazandık ve Amerika kaybetti" şeklinde bir açıklama yapmıştı. Taliban’ın ülkenin başkentini ve tüm yönetimsel aygıtlarını kontrol etmeye başlamasından sonra Kabil Havaalanı’ndan gelen tahliye görüntüleri Vietnam Savaşı’nın Amerikalılar tarafından kaybedilmesinin sembol anlarından biri olan, 1975’te Panikle ülkeyi terk etmeye başladıkları “Saygon’un Düşüşü” sürecinde yaşananlara oldukça benzer görüntüler olarak tarihe geçti.


11 Eylül Saldırıları, Teröre Karşı Savaş Doktrini ve Afganistan’daki Sonuçları
El Kaide’nin 11 Eylül 2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kulelerine düzenlendiği terör saldırılarının ardından “Sürekli Özgürlük Operasyonu” (Operation Enduring Freedom) adını verdiği operasyon ile 2001-2015 yıllarında, sonrasında ise aynı operasyonun devamı niteliğinde "Özgürlük Operasyonunun Gözcülüğü” (Operation Freedom's Sentinel) operasyonuyla bölgedeki faaliyetlerini gerçekleştirdi. Aslında bir başka anlatımla ABD, NATO ve 40'tan fazla ülkenin desteğiyle Teröre Karşı Savaş (War on Terror) doktrini kapsamında Afganistan'ı 2001 yılında işgal etti. Kuşkusuz Teröre Karşı Savaş gerekçeleri de dahil olmak üzere takip eden olaylar sert eleştirilere maruz kaldı ve kalmaya da devam edecek.

Eylül 2001’den bugüne kadar Afganistan savaşı sırasında resmi rakamlara göre 100.000'den fazla sivil ve yaklaşık 60.000 güvenlik gücü öldürüldü. Yine resmi rakamlara göre ABD’nin Afganistan’da kaybettiği personel sayısı 2500 civarında. Birçok nedenle Afganistan'a dış müdahaleyi meşrulaştırma girişimleri bağlamı içerisinde ABD'nin başarıları ile hatalarını analiz etmek Afganistan’ın ve bölgenin gelecekteki güvenlik stratejisi bağlamında çok defa yapıldı. Bu analizler içerisinde sıklıkla karşılaşılan ortak noktanın ABD’nin bölgedeki meşruiyet eksikliği olduğunu değerlendirmek mümkün.

ABD, Afgan sivillerin kalplerini ve zihinlerini kazanabileceklerini, çeşitli Afgan grupları arasında bir güven ilişkisi kurabileceklerini düşünmüş olabilirdi.  Ancak çok açık bir gerçeklik ise Teröre Karşı Savaş doktrininin Taliban için adeta Haçlı ordularına karşı birlik içinde savaşmak adına bir yapıştırıcı görevi görmüş olmasıdır. Ayrıca ABD’nin dış istihbarat örgütü CIA tarafından hem Afganistan'da hem de Pakistan'da yürütülen SİHA programlarının, güç kullanımının orantılı olması gerektiği ilkesine aykırı kullanılması ve yol açtığı sivil kayıpların Afganlar üzerinde yol açtığı travma önemle hatırlatılması gereken bir husustur.  Eğer terör masum insanları öldürdüğü için kınanıyorsa, yine masum insanları da öldüren terörle mücadele taktikleri nasıl meşrulaştırılabilir ki? Ayrıca birçok uluslararası rapora konu olan, CIA'nin dünyanın farklı yerlerinde El Kaide zanlılarına uyguladığı işkence yöntemlerinin uygulandığı birçok sorgulama ve gözetim merkezi Afganistan’da yer alıyordu. Konunun tarih bölümü uzatmak mümkün; özellikle Soğuk Savaş dinamikleri içerisinde analiz ederken üzerinde durulması gereken birçok paradigma mevcut. Ancak bu kısa analizin temel amacı yakın döneme dair bir projeksiyon yapabilmek.

Aradan geçen 20 yılda Afganistan'da yaşananlar askeri müdahalenin ve uzun yıllar ülkede bulunmanın uygun bir çatışma çözme yöntemi olmadığı gösterdi. Ayrıca Teröre Karşı Savaş doktrini sırasında kullanılan şüpheli taktiklerin bir sonucu olarak, Batı'nın ahlaki itibarı üzerinde de oldukça olumsuz bir etkiye sahipti. Tüm bunlarla beraber en önemli çıkarım ise başta NATO olmak üzere 20 yıllık “devlet inşası” çabaları birkaç ay içinde alt üst olması oldu. 2001 yılında yukarıda özetlemeye çalıştığımız gerçekçi olmayan hedeflerle Afganistan’a giren, 20 yıl sonra da kaotik bir şekilde ülkeyi terk eden ABD ve müttefiklerinin kendi kendilerine sorması gereken soru çok.


ABD istihbaratı ABD kuvvetlerinin geri çekilmesinden sonra Afgan ordusunun Taliban'a düşmesinin aylar süreceği öngörüsünde bulunmuştu. Ancak Taliban’ın Kabil’de kontrolü ele geçirmesi sadece 11 gün sürdü.

Taliban kuşkusuz ideolojik bir şevkle savaştı ve ülkeyi yabancı işgalcilerden kurtarmak için Afgan kimliğinde kutsal sayılan değerleri başarıyla kullandı. Afgan Ulusal Ordusu’nda ise askerlere önderlik edecek nitelikli komutanlar bulmak en önemli eksikliklerden biriydi. Mevcut komutanların isimlerinin yolsuzluklara karışması, askerlerin maaşlarını benzetme yerindeyse ceplerine indirmeleriyle birlikte yetersiz okuma-yazma oranı gibi nedenler ulusal ordunun başarısızlığının başlıca unsurları olarak öne çıkıyor. Okuma yazma oranı yüzde on civarında olan bir güvenlik yapılanmasını eğitmenin güçlüğü ise malumunuz.

Batı dünyası kurum inşası, ulus inşası, ordu inşası, devlet inşası gibi kavramlar ve çabalara karşılık 2.5 trilyon dolarlık faturanın sonunda tarihin en önemli fiyaskosuyla Afganistan’dan çıktı. Bu başarısızlığın sonrasında ise Taliban tüm bu suni kurumların yerini kolaylıkla aldı. Ancak genel resmin dışında son 3 ayda sahada ne oldu ve Afgan Ordusu nasıl bu kadar hızlı şekilde ve çaresizce çöktü?

Afgan Ordusunun İçinde Bulunduğu Gerçeklik Nasıldı?
Afgan Ordusu batılı muadilleri nasıl savaşıyor ise o şekilde eğitildi ve donatıldı. Bu strateji içerisinde hava desteği, lojistik destek, istihbarat analizi ve sahip olduğu ağır silahlar sahadaki en büyük artı unsurlarıydı. Toplamda 352.000 kişi olduğu bilinen ordunun kapasite analizi kâğıt üzerinde bu şekilde özetlenebilir. Ancak bazı uluslararası kuruluşların yaptığı çalışmalarda asıl kapasitenin 240.000 civarında olduğu dile getirilmişti. Bu yapı geçtiğimiz aylara kadar Taliban ile bir şekilde mücadele edebiliyordu. Ordunun geleceğiyle ilgili endişeler konunun uzmanları tarafından dile getirilmiş olsa da kimse Afgan ordusunun bu şekilde çökeceğini beklemiyordu. Temmuz ayı itibarıyla ABD’nin ve özel güvenlik şirketlerinin Afgan ordusunun yeteneklerini destekleyen unsurlar olarak sahadan çekilmeye başlaması çöküşün hızlanmasına neden oldu. Lojistik destek ile hava gücünün kullanılamaz hale gelmesi Afgan Ordusu’nu adeta felç etti. Kuşkusuz bu hezimet sadece ABD ile NATO’ya ait bir hezimet değil daha genel anlamıyla Batı dünyasının bir hezimeti. Uluslararası Güvenlik ve Destek Gücü'nün (ISAF) zirve yaptığı dönemde ulusal güvenliğe 51 ülke katkıda bulunuyordu ve 140.000’e yakın asker ülkede görev yapmaktaydı.


Özet olarak ABD’nin Afganistan’dan çekilme kararı almasıyla birlikte ilk olarak Gani Hükümeti ile Taliban arasında bir uzlaşmanın olabileceği, ikinci olarak Taliban’ın ülkenin tümünde kontrolü ele alması ve son olarak da Suriye benzeri uzun soluklu bir iç savaş olasılıkları konunun uzmanları tarafından dile getiriliyordu. Bu olasılıklar arasında diğer farklı nedenlerle birlikte Afgan Ordusu’nun yukarıda analizini gerçekleştirdiğimiz nedenlerden dolayı Taliban’ın Kabil’de kontrolü sağlaması ve ülke genelinde hakimiyet kurması beklenenden daha kolay şekilde gerçekleşti.