KKTC ve Türk Devletleri Teşkilatı

Yazar: Yrd. Doç. Dr. Erdi Şafak – 01.02.2023


Türk Devletleri Teşkilatı Devlet Başkanları 9'uncu Zirvesi 11 Kasım 2022 tarihinde Özbekistan'ın Semerkant şehrinde gerçekleştirilmiş, Zirvede, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)'nin teşkilatta gözlemci üye olması kabul edilmiştir. KKTC’nin uluslararası sisteme entegre olabilmesi yolunda atılan bu önemli adım, Türk Devletleri Teşkilatı’nda KKTC’nin gözlemci üye olmasının ne anlam içerdiği ve gözlemci üyeliğin KKTC’nin tanınması anlamına gelebilir mi şeklinde soruların sorulmasına neden olmuştur.

Uluslararası Örgüt ve Uluslararası Örgütlere Üyelik
Devletler, uluslararası toplumun hızlı gelişiminin neden olduğu sorunlarla başa çıkmak için daha etkili yollar aradıkça, on dokuzuncu yüzyılda diplomatik konferanslar neticesinde uluslararası örgütler ortaya çıkmaya başlamıştır [1].

Mevcut çok sayıda uluslararası kuruluş göz önüne alındığında, uluslararası örgütleri tanımlayan genel bir açıklama bulunmamakla birlikte, uluslararası örgütlerin tanımı konusunda farklı yorumlara rastlamak mümkündür. Uluslararası örgütlerin tanımı noktasında Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun “Uluslararası Örgütlerin Sorumluluğuna İlişkin Taslak Maddeler” 2(a) Maddesi uluslararası hukukta genel kabul görmektedir. İlgili madde şu şekildedir; “Uluslararası örgüt, uluslararası hukuk kurallarına uygun hareket eden ve kendi uluslararası tüzel kişiliğine sahip bir anlaşma veya başka bir belge ile kurulmuş bir örgüt anlamına gelir.”

Uluslararası örgüt kavramını en geniş anlamında ele aldığımız zaman, uluslararası düzeyde faaliyet gösteren, ticari amaç taşımayan ve birden çok devleti ilgilendiren fakat devlet niteliği taşımayan her türlü işbirliği ya da birleşme anlaşılmaktadır. Ancak, statülerini ve ilişkilerini düzenleyen hukuk düzeninin belirlenmesi söz konusu olduğu andan itibaren, uluslararası hukukun konusunu oluşturan hükümetler arası uluslararası örgütler ile çeşitli ulusal hukuk düzenlerine bağlı olan hükümetlerdışı uluslararası örgütler arasında bir ayrıma gidilmektedir. Uluslararası hukuk özünde yalnızca hükümetler arası uluslararası örgütleri ele almaktadır[2].

Uluslararası örgütler, bir uluslararası hukuk antlaşmasıyla kurulmaktadır. Bu antlaşma “kurucu antlaşma” veya “statü” olarak nitelendirilmektedir. Uluslararası örgütler, bu antlaşmanın yürürlüğe girmesiyle (entry into force) uluslararası hukuk süjesi olarak doğar ve tüzel kişilik kazanırlar. Uluslararası örgütlerin hangi şartlar altında sona ereceği ise yine kurucu antlaşmada düzenlenmektedir [3].

Uluslararası örgütler genel olarak asli ve sonradan katılan üyelerden oluşabilmektedir. Asli üyeler, ilgili uluslararası örgütün kurucularıdır. Sonradan katılan üyeler ise, uluslararası örgüte katıldıktan sonra kurucu üyelerin haklarına ve sorumluluklarına muhatap olmaktadır[4].

Genel olarak bir uluslararası örgütte üyeliğe kabul edilebilmek için belirli şartları taşımak gerekmektedir. Her şeyden önce üye olmak isteyen tarafın üyelik ehliyeti sorgulanır. Eğer üye olmak isteyen taraf, üyelik ehliyetine sahipse o taktirde üyelik statüsünün kazanılması için gereken şartlar dikkate alınır ve bu şartların karşılanması halinde, üyeliğin gerçekleşme süreci işlemeye başlamaktadır. Öte yandan üyeliğe kabul müessesesi çerçevesinde kısmi üyelik, bağlı üyelik, ortak üyelik statüsü, gözlemcilik statüsü ve diyalog ortaklığı statüsü gibi kavramlar da değerlendirilmesi gereken önemli hususlardır[5].

Her bir uluslararası örgüt, özellikle de örgüte kuruluşundan sonra üye olmak isteyen devletler için geçerli olmak üzere kimi koşullar belirleyebilir. Uluslararası örgütlerin genel uygulaması, üyeliğe başvuru koşullarını ayrı ve özel bir düzenleme ile kurucu metinde ilan etmek şeklindedir. Üyelik koşullarıyla kurucu metinlerin genellikle ilk maddelerinde yer verilen örgütün ilke ve amaçları arasında bir ilişki bulunmaktadır. Şöyle ki, kurucu devletler gibi sonradan üyeliğe başvuran devletlerin de bu ilke ve amaçları benimsemesi beklenir ve bu talep de genellikle başvuru koşulları arasında açıkça sayılır. Böyle bir açık hüküm olmaması durumunda dahi üyelik başvurusunun örgütün temel ilke ve amaçlarını paylaşma anlamına geldiği açıktır. Öte yandan, üyelik başvuru koşullarını yerine getirmek doğrudan üyelik anlamına da gelmez. Üyelik, kurucu metinde öngörülen usul çerçevesinde yetkili organlar tarafından alınan kabul kararıyla gerçekleşir. İlke olarak o andan itibaren gerçekleşen asil üyelikle de ilgili devlet üyeliğin verdiği tüm hak, yetki ve sorumluluklara sahip olur [6].

Uluslararası örgütler, gözlemci, ortak üye, ortak partner olarak nitelendirebileceğimiz statülere tabi ilişkiler de kurabilmektedir. Bu statülerde bulunan devletler veya birimlere belirlenen şartlara bağlı olmak kaydıyla, ilgili örgütün çalışmalarına katılabilmektedir. Gözlemciler, genellikle oy kullanma ve söz alma hakkı olmadan ilgili örgütün çalışmalarına iştirak etmektedir. Ancak bazı durumlarda gözlemcilere de söz hakkı tanıyan uluslararası örgütler olabilmektedir. Gözlemci statüden yararlanan birimleri genel ve soyut olarak, devletler örgüt üyeleri tarafından henüz devlet olarak tanımayan birimler veya topluluklar, uluslararası örgütler ve ulusal bağımsızlık hareketleri şeklinde kabul etmek mümkündür [7].

Uluslararası Bir Örgüt Olarak Türk Devletleri Teşkilatı
Türk Devletleri Teşkilatı (TDT), veya eski adlarıyla Türk Konseyi veya Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkiye'nin üye, Macaristan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkmenistan'ın gözlemci statüsünde yer aldığı Türk devletlerinden oluşan bir uluslararası kuruluştur. Genel amacı “Türk dilleri konuşan devletler arasında kapsamlı işbirliğini teşvik etmek” olan bir hükûmetlerarası kuruluştur.

Türk Devletleri Teşkilatı’nın temeli 1992 yılında Türkiye'nin başkenti Ankara’da ilki düzenlenen Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesi ile atılmıştır. 2006 yılında ise dönemin Kazakistan cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev tarafından teşkilat haline getirilmesi önerilmiş olup, 3 Ekim 2009 tarihinde Nahçıvan'da imzalanan Nahçıvan Anlaşması ile konsey olarak yapılandırılmıştır. 12 Kasım 2021 tarihinde düzenlenen 8. Türk Devletleri Teşkilatı İstanbul Zirvesi sırasında Türk Devletleri Teşkilatı olarak yeniden yapılandırılmıştır. Teşkilatın Genel Sekreterliği İstanbul'dadır. Kasım 2021 tarihinde gerçekleşen İstanbul zirvesine ilk kez gözlemci ülke statüsünde katılan Türkmenistan, 11 Kasım 2022'de gerçekleştirilen 9. Türk Devletleri Teşkilatı Semerkant Zirvesi'nde tam üye olacağı duyurulmuş, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ise teşkilata gözlemci üye olarak katılmıştır.

Türk Devletleri Teşkilatı'nın ana organları şunlardır:

  • Devlet Başkanları Konseyi
  • Dışişleri Bakanları Konseyi
  • Kıdemli Memurlar Komitesi
  • Aksakallar Konseyi
  • Genel Sekreterlik, İstanbul

Türk Devletleri Teşkilatı'nın ana karar alma ve yönetim organı, üye ülkelerin görevdeki cumhurbaşkanlarından oluşan Devlet Başkanları Konseyi'dir. Başkanlık yıllık olarak değişir. Türk Devletleri Teşkilatı'nın tüm faaliyetleri, Nahçıvan Anlaşması'na uygun olarak İstanbul'da bulunan Genel Sekreterlik tarafından koordine edilmekte ve izlenmektedir. Cumhurbaşkanları daha önceden belirlenmiş bir Türk şehrinde yılda bir kez toplanır. Üst düzey yetkililer, Aksakallar, diğer bakanlar ve hükûmet yetkilileri düzenli olarak bir araya gelmektedir.


Nominal olarak, Nahçıvan Anlaşması'nın önsözü, üye devletlerin Birleşmiş Milletler Antlaşması'nda yer alan amaç ve ilkelere bağlı kalma iradesini teyit etmekte ve Türk Devletleri Teşkilatı'nın ana hedefini, bölgede ve dünyada barış ve istikrara ortak katkılarda bulunmanın yanı sıra, Türk dilleri konuşan devletler arasındaki kapsamlı işbirliğini daha da derinleştirmek olarak tanımlamaktadır. Üye devletler, demokratik değerlere, insan haklarına, hukukun üstünlüğüne ve iyi yönetişim ilkelerine bağlılıklarını sözde teyit etmişlerdir.

Nahçıvan Anlaşması, teşkilatın temel amaç ve görevlerini şu şekilde ortaya koymaktadır:

  • Taraflar arasında karşılıklı güven ve dostluğun güçlendirilmesi;
  • Dış politika konularında ortak tavırlar geliştirmek;
  • Uluslararası terörizm, ayrılıkçılık, aşırıcılık ve sınır ötesi suçlarla mücadele için eylemleri koordine etmek;
  • Tüm ortak çıkar alanlarında etkili bölgesel ve ikili iş birliğini teşvik etmek;
  • Ticaret ve yatırım için uygun koşullar yaratmak;
  • Kapsamlı ve dengeli ekonomik büyümeyi, sosyal ve kültürel kalkınmayı hedeflemek;
  • Bilim, teknoloji, eğitim, sağlık, kültür, spor ve turizm alanlarında etkileşimi genişletmek;
  • Kitle iletişim araçlarının ve diğer iletişim araçlarının etkileşimini teşvik etmek;
  • Üye devletler arasında iş birliği ve entegrasyonu güçlendirilmek;
  • İlgili yasal bilgilerin alışverişini teşvik etmek ve yasal iş birliğini geliştirmektir.

KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatı’nda Gözlemci Üyelik Statüsü Elde Etmesinin Anlam ve Sonuçları
Bir devletin uluslararası örgütlere üyeliği, uluslararası arenada devlet olarak meşruiyet kazanmasında temel bir menfaattir. Ancak uluslararası örgütün ilgili organlarından yeni bir üye devleti kabul etme kararının hukuki niteliği ve bu kararın yeni üye devletin toplu olarak tanınması olarak anlaşılması gerekip gerekmediği konusunda farklı tutumlar bulunmaktadır [8].

Bir varlığın uluslararası örgütlere, özellikle de BM'ye üyeliği, uluslararası arenada o devletin BM üyesi ülkeler tarafından tanındığı şeklinde değerlendirilebilir. Uluslararası kuruluşlara tam üyeliğin yalnızca devletlere açık olduğu dikkate alındığında, uluslararası bir kuruluşta bir devletin örgüte üye olarak kabul edilmesi, devletin Montevideo Sözleşmesi'nde belirtilen geleneksel devlet olma kriterlerini karşıladığının güçlü bir kanıtıdır. Bu bağlamda, bir Devletin uluslararası bir örgüt üyeliğine kabulü, örgüte üye ülkelerin, en azından bu devletin kabulü lehinde oy veren ülkeler açısından tanındığının bir göstergesidir [9].

Devlet kurma açısından yeni bir devleti uluslararası bir örgüte kabul etme kararı, uluslararası hukuk açısından bildirim niteliğindedir. Çünkü böyle bir karar devleti yaratmaz; devlet, uluslararası örgüte üye olmadan önce de vardır. İsviçre'nin 2002'de BM'ye katılması da böyle gerçekleşmiştir. İsviçre'nin BM'deki üyeliğinin onu bir devlet olarak yaratmadığı açıktır, ancak İsviçre’nin BM üyesi olması ile birlikte küresel sistemde tam teşekküllü bir devlet olarak tanıdığını belirtebiliriz. Ancak, uluslararası örgütten doğan hakların yaratılması ve ilgili yükümlülüklerin alınması göz önüne alındığında, bir devlete uluslararası bir kuruluşta tam üye olarak katılma kararı kurucu niteliktedir. Örgüt, devlete üyelik yoluyla, kuruluşun kurucu belgesinden doğan hakları vermekte ve böylece devlet ilgili yükümlülüklerin sahibi olmaktadır. Devlet dışı kuruluşların genellikle böyle bir güce erişimi yoktur ve küresel meselelere katılmaya davet edilmezler. Devlet dışı varlıkların uluslararası hukukun gelişimini etkileme, mevcut uluslararası hukuk kurallarına karşı protesto etme veya yetkilendirilmiş devletlere uluslararası sahnede belirli bir şekilde davranmaları için lobi yapma yetenekleri ise sınırlıdır [10].

Sonuç olarak uluslararası örgütlere yeni devletlerin kabulünün hukuki niteliği ile ilgili en önemli mesele, yeni devletin örgüte üye olmadan da hukuki statüsünün varlığının mevcut olduğudur. Yeni devletin uluslararası örgüte üye olması, onun artık uluslararası sisteme entegre olduğu anlamı taşımaktadır. Bu çerçevede KKTC’de herhangi bir örgüte üye olmadan, devlet olabilme unsurlarını taşımakta ve yine KKTC’nin örgüt üyeliği onu devlet olarak yaratacağı anlamı taşımamaktadır.

KKTC’nin uluslararası sisteme entegre olamamasının temel sebebine gerekçe bilindiği üzere BM Güvenlik Konseyi’nin 541 sayılı kararı gösterilmektedir. BM Güvenlik Konseyi’nin 541 sayılı ve 1983 tarihli kararının önsözünde 15 Kasım 1983 tarihli KKTC bağımsızlık deklarasyonunun Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran 1960 Antlaşması ve 1960 Garanti Antlaşması ile bağdaşmayacağı ifade edilmiştir. Dolayısıyla KKTC’yi kurma girişiminin geçersiz olduğu ve Kıbrıs’taki durumu daha da kötüleşeceği ifade edilmiştir. Ayrıca Kararın içerisinde bütün devletlerin Kıbrıs Cumhuriyeti’nden başka herhangi bir Kıbrıs Devletini tanımaması istenmiştir. Bu karar 13 kabul oyuna karşı, Pakistan’ın karşı oyu ve Ürdün’ün çekimser oyuyla kabul edilmiştir [11] .

KKTC’nin uluslararası örgütlere üye olabilmesi meselesini Kosova örneği üzerinden irdeleyecek olursak benzer noktalardan bahsedebiliriz. 1991 yılının Haziran ayının sonlarında Yugoslavya'da dağılma süreci başlamış, 25 Haziran'da hem Hırvatistan hem de Slovenya, Yugoslavya'dan bağımsızlıklarını ilan etmiştir. Aynı yıl Makedonya ve Kosova'da bağımsızlık referandumlarına gitmiş, Kosova'da yaklaşık %99 gibi bir oranla bağımsızlık kararı çıkmıştır. Kosova hükümeti, bağımsızlık kararından sonra Yugoslavya'dan ve Avrupa Topluluğu'ndan, bağımsızlığının tanınması çağrısında bulunmuştur. Ancak Kosova'nın bağımsızlık deklarasyonu, Arnavutluk dışında hiçbir devlet tarafından kabul görmemiştir [12].

KKTC’nin uluslararası sistemde tanınmıyor olması, uluslararası örgütlere üyeliğini tamamen kısıtlamış değildir. Örneğin, İslam Ülkeleri Dışişleri Bakanları Konferansı (İDBK) 15-17 Mayıs 2007 tarihlerinde Pakistan’ın başkenti İslamabad’da gerçekleştirilen toplantıda Kıbrıs’a ilişkin kararda, KKTC’nin İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) toplantılarına BM kapsamlı çözüm Planı’nda yer alan “Kıbrıs Türk Devleti” adı altında katılması teyit edilmiş, Kıbrıs Türk üniversiteleriyle işbirliği çağrısında bulunulmuş, Kıbrıs Türk halkının İKÖ üyesi ülkelere serbestçe seyahat etme arzusu kayda geçirilmiş ve Kıbrıs Türk tarafının KKTC’de bir İslam dünyası turizm fuarı yapılması yönündeki önerisine yer verilmiştir.


Diğer yandan, Duşanbe’de 12 Eylül 2004 tarihinde gerçekleştirilen Ekonomik İşbirliği Teşkilatı55 (EİT) 14. Bakanlar Konseyi’nde ve bilahare 13-14 Eylül 2004 tarihinde yapılan EİT Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesinde Kıbrıs Türklerinin EİT nezdinde bugüne kadar temsil edildikleri "Kıbrıs Türk Müslüman Toplumu" adının BM Kapsamlı Çözüm Planı'ndaki adı ile değiştirilmesi kararlaştırılmıştır. Kıbrıs Türklerinin EİT nezdindeki statüsünde ise bir değişiklik olmamıştır. Bu çerçevede, Kıbrıs Türkleri bundan böyle EİT faaliyetlerine, İslam Konferansı Örgütü'nde olduğu gibi, "Kıbrıs Türk Devleti" (Turkish Cypriot State) adı altında katılması kararı alınmıştır.

Son olarak 2022 yılının Kasım ayında KKTC Türk Devletleri Teşkilatı’nda da gözlemci statüsü elde etmiştir. Daha önceki gözlemci statülerinden farklı olarak KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatı’nda “Kıbrıs Türk Devleti” adı ile değil KKTC olarak gözlemci üyelik elde etmesi de Kıbrıs sorunu konusunda Türk tarafının tezinin artık eşit iki egemen devlet olduğunun bir göstergesidir. İslam İşbirliği Teşkilatı ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nda Annan Planı’na bir göndermede bulunularak “Kıbrıs Türk Devleti” adı altında gözlemci statüsü elde edilmesi, Kıbrıs’ta devam eden müzakerelere verilen önemi göstermiş, Federasyon çatısı altında olası bir birleşme durumunda üyelik statüsünün devam etmesi hedeflenmiştir.

Ayrıca Devletlerin uluslararası düzeyde tanınmaları, o devletin veya yönetimin, statüsünün veya eylemlerinin kabul edildiği anlamına gelmektedir. Tanıma kavramının bir devletin varlığını ya da yokluğunu ispata tek başına yeterli olmadığı gibi devletlerin ikili ilişki sürdürmemeleri, birbirlerini birer devlet olarak tanımadıkları anlamına da gelmemektedir. Bu bağlamda devletler uluslararası sistemde tanınmadan da yer alabilmekte ve uluslararası ilişkilerini geliştirebilmektedirler. KKTC’de bugün Türkiye Cumhuriyeti dışında herhangi bir devlet tarafından resmi olarak tanınmıyor olsa da, bazı örgütlere gözlemci statüsünde üye olabilme hakkını elde edebilmiştir.

DİPNOTLAR
[1] Anthony Aust, Handbook of International Law, Cambridge University Press: New York, 2005, s.196.
[2] Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk, Turhan Kitabevi: Ankara, 2018, s.196.
[3] Şeref Ünal, Uluslararası Hukuk, Yetkin Yayınları: Ankara. 2005, s.181
[4] Kamuran Rençber, Uluslararası Hukuk, Dora Yayınları: Bursa, 2013, s.243.
[5] Süleyman Sırrı Terzioğlu ve Bahadır Bumin Özarslan, Uluslararası Örgütler Hukuku, Adalet Yayınevi: Ankara, 2016, s.76.
[6] Erdem Denk, Birleşmiş Milletler Sistemi, Siyasal Kitabevi: Ankara, 2019, s.65.
[7] Örneğin Avrupa Konseyi’nde kırk yedi üyenin yanı sıra, altı gözlemci statüsünde bulunan devlet bulunmaktadır. Bu gözlemci devletler şunlardır: Kanada (03.04.2996), Amerika Birleşik Devletleri ( 07.12.1995), İsrail (02.12.1957), Japonya (20.11.1996), Meksika (01.12.1999) ve Vatikan (07.03.1970). Kamuran Reçber, Uluslararası Hukuk, s.244.
[8] Mentor Borovci, “The Role of International Organizations in the Recognition and Non-recognition of States in International Law”, AUDJ, Cilt 14, No. 2/2018, s. 144-157.
[9] ibid.
[10] ibid.
[11} S/RES/541/1983; Ayrıca bkz. Mehmet Emin Çağıran, Uluslararası Hukukta Devletin Tek Taraflı İşlemleri, Platin Yayınları: Ankara, 2005, s.202 – 203.
[12}Çağıran, a.g.e., s. 203.