Libya’da Neler Oluyor?

Yazar: Doç. Dr. Mustafa Çıraklı – 18.01.2023

Türkiye ile Libya arasında Ekim ayında imzalanan hidrokarbon anlaşmasının yankıları devam ederken, Libya Temyiz Mahkemesi’nin kısa süre önce açıkladığı anlaşmayı askıya alma kararı ortalığı yeniden karıştırmış bulunuyor.

Hatırlanacağı üzere Türkiye'ye hem Libya'nın münhasır ekonomik bölgesinde hem de ana karasında hidrokarbon arama yetkisi veren Anlaşma, fiilen ikiye bölünmüş Libya’da ciddi tartışmalara neden olmuş, Mısır ve Yunanistan'ın hak iddiaları doğrultusunda Doğu Akdeniz eksenli tansiyonu da yükseltmişti.

Libyalı beş avukatın Libya hükümetinin kurulduğu anlaşmaya göre uluslararası anlaşma yapma yetkisi olmadığını savunduğu davada, mahkeme avukatları haklı bulmuş ancak kararın ardından Libya Petrol Bakanı Muhammed Aoun anlaşmanın “geçerli” olduğunu söyleyerek söz konusu anlaşmanın aslında bir “mutabakat bildirisi” olduğunu belirtmiş ve bu sebeple “herhangi bir taraf için taahhüt barındırmadığı ve bağlayıcı olmadığını”, bir niyet mektubu niteliğinde olduğunu söylemişti.

Bununla birlikte, Temyiz mahkemesi tarafından alınan kararın Mısır’ın Aralık ayında tek taraflı olarak Libya ile deniz yan sınırını ilan etmesinin ardından gelmesi ve son olarak bölgenin bir diğer önemli aktörü İtalya’nın da benzer bir biçimde Trablus merkezli Ulusal Birlik Hükümeti ile (Yunanistan’ın tüm itirazlarına rağmen) doğalgaz alanında 8 milyar Euro’luk işbirliği anlaşması imzalaması göz önünde bulundurulduğunda, Libya’nın Doğu Akdeniz enerji denkleminde yeni odak noktası haline geldiğini söylemek mümkün.

Libya Krizi ve Türkiye
Türkiye, Libya ile yüzyıllara dayanan ilişkilere sahip olmasına rağmen iki ülke arasındaki ilişkiler Arap Baharı süreci sonunda başlayan ülkedeki iç savaş bağlamında yeni bir ivme kazandı. Trablus’un Ulusal Geçiş Konseyi’nin tam kontrolü altında girmesinin ardından, Türkiye 2 Eylül 2011 tarihinde Trablus’a Büyükelçi atayan ilk ülke oldu. İlerleyen süreçte Ankara, Libya’da ortaya çıkan diyalog sürecini desteklerken, 2015 yılında nihai hale getirilen Libya Siyasi Anlaşması’nın (Süheyrat Anlaşması) imzalanmasına ciddi katkıda bulundu. Ardından 2019 yılında kötüleşen güvenlik durumu dolayısıyla o dönemde uluslararası alanda tanınan Trablus merkezli günümüz Ulusal Birlik Hükümeti’nin selefi Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne askeri yardım gönderen Türkiye, iç savaşta Mısır tarafından desteklenen Hafter yönetimindeki doğu güçlerinin başkent Trablus’u ele geçirmesini engelleyerek savaşın seyrini değiştiren bir konuma geldi. Devamında gelişen siyasi süreç kapsamında da önemli roller üstlenen Türkiye, 2020’nin Ocak ayında Berlin’de düzenlenen Libya Konferansı’nda, ardından 2021’in Haziran ayında ikinci kez toplanan “Berlin 2” Konferansı’nda ve Ekim ayında Trablus’ta düzenlenen “Libya’nın İstikrarı” Konferansı’nda kilit rol oynadı.

Ancak Konferans’ta tarafların üzerinde uzlaştığı seçimlerin anayasal taslağı bir türlü çıkarılamadı. Libya Yüksek Seçim Kurulu, Aralık ayında yapılması öngörülen seçimlerin yapılmasının mümkün olmadığını duyurdu. Bunun üzerine 2022 yılında siyasi kriz derinleşti. İlk olarak ülkenin doğusunu kontrol eden Tobruk’taki Temsilciler Meclisi (TM) mevcut hükümetin görev süresinin dolduğunu ve ülkeyi seçimlere yeni bir hükümetin götürmesi gerektiği konusunu gündeme getirdi. Ülkenin batısındaki milletvekillerinin çoğunun katılmadığı oturumda tek aday olan Libya'nın önde gelen siyasi liderlerinden Fethi Başağa'yı başbakan seçen TM, 1 Mart'ta da Başağa hükümetine güvenoyu verdi.Akila Salih önderliğindeki TM, Fethi Başağa'yı kendi başbakanları olarak atadı. Bunun üzerine Başkent Trablus'ta Başağa destekçisi askeri gruplar ile ülkenin batısını kontrol eden Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Abdulhamid Dibeybe’ye bağlı güçler arasında çatışmalar yaşandı.

Son yaşanan krizle birlikte ülkede devlet başkanlığı ve parlamento seçimlerinin henüz gerçekleştirilememiş olması ve bununla birlikte taraflar arasında uzlaşı arayışlarının devam etmesi Türkiye’nin ülkede yaşanan güncel gelişmeler üzerindeki ağırlığını sürdürüyor oluşunda önemli bir etken.


Libya, aynı zamanda Ankara’nın Doğu Akdeniz’de kurmaya çalıştığı denklem için de büyük önem taşımaya devam ediyor. Nitekim iç savaşta Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin yanında yer alarak Türkiye kendisine Doğu Akdeniz’de önemli bir müttefik de sağlamış oldu. Türkiye’nin askeri yardımlarından kısa bir süre sonra iki ülke arasında deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ve doğal kaynak aranmasına ilişkin hukuki ve siyasi çerçevenin oluşması süreci başladı. Ankara ve Trablus aynı yıl, “Güvenlik ve Askeri İşbirliği” Mutabakat Muhtırası’nın yanısıra “Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması” Mutabakatını imzaladı.

Anlaşmanın 7 Aralık 2019’da yürürlüğe girmesiyle birlikte Türkiye-Libya deniz sınırı mutabakatı başta Yunanistan olmak üzere Mısır ve Suriye’nin itirazları birbirini takip etti ve akabinde 6 Ağustos 2020’de Atina ve Kahire yönetimleri aynı bölgede Türkiye-Libya sınırını dikkate almayan bir sınırlandırma antlaşması imzaladı.

Son olarak, Türkiye attığı yeni bir adımla bu sürece önemli bir unsur ekleyerek 3 Ekim 2022’de “Türkiye Cumhuriyeti ve Libya Ulusal Birlik Hükümeti Arasında Hidrokarbon Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Muhtırası”na imza attı.

2019’daki mutabakatın bir uzantısı olan anlaşma, Trablus hükümetinin artık herhangi bir uluslararası anlaşma yapma yetkisi olmadığını söyleyen TM’nin yanısıra hem Mısır hem de Yunanistan tarafından bir kez daha reddedildi.

Mutabakat niye askıya alındı?
Mutabakata imza koyan Libya hükümetinin buna yetkisinin olup olmadığı ya da meşruiyeti süreç içerisinde oldukça tartışılan bir konu oldu. Meşruiyet tartışmalarının en önemli nedeni Libya’da halen iki parçalı yapının devam etmesi.

Yunanistan ve Mısır, Türkiye'nin mutabakatı imzaladığı Trablus merkezli hükümetin herhangi bir uluslararası anlaşma ya da mutabakat muhtırası imzalama yetkisine sahip olmadığını savunuyor. Ayrıca Türkiye-Libya arasında imzalanan anlaşmada belirlenen alanın bir bölümü Yunanistan’ın 2020 yılında Mısır ile imzaladığı anlaşma gereğince Yunan tarafında kalan bölge ile çakışıyor.

Batılı diğer aktörler bağlamında ABD de, Yunanistan’a benzer şekilde,  konuya ilişkin yaptığı açıklamalarda, BM öncülüğünde tarafları biraraya getiren Libya Siyasi Diyalog Forumu'nun, Libya Hükümeti'ne ülkenin dış ilişkilerine müdahale ya da uzun vadeli yükümlülükler doğuracak yeni sözleşmeler imzalamama yükümlülüğü getirdiğini ifade ediyor.


Öte yandan, Dibeybe yönetimi ile ilgili bir meşruluk tartışması sürerken son olarak 12 Ocak’ta CIA Direktörü William Burns’ün Libya’ya gerçekleştirdiği ziyaret ve bu ziyarette hem Dibeybe’yi hem de Hafteri ziyaret etmesi ülkedeki elitler arasındaki uçurumun devam ettiğini ancak bununla birlikte Amerika’nın konu ile ilgili henüz son sözü söylemediğini gösteriyor. Bu durumun temel sebeplerinden biri ise Ukrayna savaşı sonrası süreçte ABD’nin bölgede Rus nüfuzuna son verme çabası. Libya’da bunun yolu  Hafter’in yanında yer alan özel savaş şirketi Wagner’in ülkeden çıkarılmasından geçiyor. Bu doğrultuda artan Amerikan girişimleri karşısında Hafter’in de buna karşılık Türkiye’nin kendi güçleri ile çatışmaya girmemesi ve ilerleyen süreçte ülkeden çekilmesi ile ilgili Washington’dan güvence istediği biliniyor. Türkiye ise doğal olarak Trablus’la yaptığı deniz yetki alanları, askeri ortaklık ve petrol arama anlaşmalarını güvenceye almadan adım atmak istemiyor. Nitekim bu sebeplerden ötürü iki hafta önce Temyiz Mahkemesi’nin petrol ve gaz arama anlaşmasının uygulanmasını durdurma kararı vermesi bunun net göstergesi olarak yorumlandı.

Bu noktada gerek Türkiye’nin Libya’daki kazanımlarını güvence altına alma ihtiyacının, gerekse ABD’nin Libya’daki Rus nüfuzuna son verme çabasının, Doğu Akdeniz bölgesinde de çeşitli gelişmelere sebep olabileceğinin altını çizmek gerekiyor. Zira Hafter’in pozisyonunun dışta en önemli destekçilerinin başını Yunanistan, Güney Kıbrıs ve Mısır çekerken Türkiye’nin Libya ile imzaladığı mutabakata karşı çıkan ülkelerin başında da yine bu üçlü yer alıyor.

Doğu Akdeniz Enerji Rekabetinde Libya

Yunanistan’ın Girit Adası’nın Güneybatısında ve Mora Yarımadası’nın açıklarında iki parselde doğal gaz bulmaya yönelik sismik araştırmalara başlayacağını açıklaması, ENI ile Chevron şirketlerinin Mısır'ın Nargis deniz sahasında gerçekleştirdikleri doğalgaz keşfi, İsrail sularında bulunan Leviathan sahası yakınlarında yeni bir yüzer LNG terminali kurulmasına yönelik karar ve kağıt üzerinde hala savaş durumunda olan Lübnan ile İsrail arasında ABD arabuluculuğunda gerçekleşen deniz yetki alanı anlaşması, geride kalan 2022 yılının son çeyreğine damgasını vuran Doğu Akdeniz merkezli gelişmeler oldu. Fakat gerek bölgedeki denklemi, gerekse Libya’daki denklemi değiştirebilecek niteliğe sahip en önemli gelişme ise belki de Türkiye ile Mısır arasında yaşanan yakınlaşma bağlamında yaşandı.

Aslında kriz halindeki Türkiye-Mısır ilişkileri bir süredir normalleşme yönünde girişimlere tanıklık etmekteydi. Dahası, bu girişimler esasında Ortadoğu’nun geneline yönelik siyasi ilişkilerin normalleştirilmesi süreçlerinin bir devamı niteliğindeydi. Ancak burada iki ülke arası ilişkilerde öncelikli ve birbiriyle bağlantılı iki başlığın Libya ve Doğu Akdeniz’deki enerji denklemi olması hem Libya’daki barış ve istikrarın temini hem de daha geniş olarak Doğu Akdeniz’de rekabetten ziyade iş birliği odaklı bir yaklaşımın hayata geçirilmesi hususunda Ankara-Kahire hattına neticede kritik bir nitelik kazandırıyor.

Mısır ile Türkiye ilişkilerindeki karmaşık dinamiklar bir başka yazının konusu olmakla birlikte her iki ülkenin de Libya’da oyun kurucu olma mücadelesi ve bunun ötesinde Doğu Akdeniz denkleminde mevcut şekliyle birbirlerini bütünüyle olmasa da örneğin “EastMed” gibi önemli konu başlıklarında dışlayan tezler savunuyor olmaları, Libya’da Rus nüfuzuna son verip enerji kaynaklarının güvenliğini temin edecek yeni bir sayfa açmak isteyen ABD’nin ilerleyen süreçte dikkatle değerlendirmek isteyeceği bir unsur olarak ortaya çıkması yüksek bir ihtimal.

Sonuç olarak, Doğu Akdeniz merkezli rekabetin ana aktörlerinin Libya’da devam eden krize dahil olmaları, öte yandan Libya’nın bölgedeki enerji rekabetinin önemli bileşenlerinden biri haline gelmiş olması, ülkede ilerleyen süreçte yaşanacakların Libya’nın siyasi geleceğini belirleyeceği kadar Doğu Akdeniz’deki enerji denklemini de önemli ölçüde etkileyeceğini söylemek şimdiden mümkün.