Rusya-Ukrayna Krizi ve NATO Etkisi

Yazar: Reşit Özmen – 14.04.2021


2014’te başlayan ve zaman zaman sıcak çatışmaya dönüşen Rusya-Ukrayna gerilimi son günlerde Donetsk'e bağlı Şumi kasabasında 26 Mart'ta keskin nişancıların açtığı ateş sonucu dört Ukrayna askerinin hayatını kaybetmesi ve iki askerin yaralanması sonucu yeniden küresel gündemin önemli bir maddesi haline gelmiş bulunuyor. Bu bağlamda krizin nasıl geliştiği, günümüzde iki tarafın yaklaşımlarının neler olduğu ve Avrupa-Atlantik güvenliği ekseninde NATO’nun derinleşen krize yönelik ne tür bir yaklaşım sergileyeceği soruları önem kazanmış durumda

Rusya-Ukrayna Krizinin Tarihsel Seyri
2014 yılında dönemin Ukrayna Savunma Bakanı Valeriy Heletey “Büyük bir savaş kapımızın önünde geldi” diyerek uluslarası camiayı olası bir Rusya-Ukrayna savaşı konusunda uyarıyordu. Zira Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç'in 21 Kasım 2013'te Avrupa Birliği (AB) Ortaklık Anlaşması'nı imzalamaması üzerine protesto gösterileri başlamış ve bu gösteriler hızla yayılınca polislerle protestocular arasında yaşanan çatışmalar yüzün üzerinde protestocunun ölümüne, yüzlercesinin yaralanmasına neden olmuştu. Olayların ardından Rusya yanlısı Yanukoviç ülkeyi terk ederken, Batı destekli muhalefet iktidara gelmiş ve bu durumdan rahatsız olan Rusya ülkenin farklı kesimlerinde yaşayan Rus azınlıkların Rusya’ya bağlanma taleplerini desteklemişti. Bu bağlamda Kırım Yarımadası'nda Rusya yanlısı gruplar 25 Şubat 2014'te, Kırım Parlamentosunu basarak Kırım'ın bağımsızlığını ilan etmesi için referandum kararı almasını talep etmiş, Kırım Tatar Meclisi düzenlenen geniş katılımlı gösterilerde tepkisini ortaya koysa da 16 Mart 2014'te yapılan gayrı resmi oylamaya katılanların yüzde 96.7'si Rusya'ya katılmaya "evet" demişti. ABD öncülüğündeki Batı ise yaşanan durumu bir ilhak olarak görmüş ve bu referandumu tanımayacaklarını bildirmişti.

Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilimi arttıran bir diğer olay ise Rus kökenli nüfusun yoğun olarak yaşadığı Donetsk ve Lugansk (Donbas) bölgelerinde ayrılıkçı grupların halk oylamalarıyla Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Lugansk Halk Cumhuriyeti isminde iki ayrı yönetim oluşturulması oldu. Kiev yönetiminin kontrolünden çıkan Rusya-Ukrayna sınırından Rus askeri araçlar ve ağır silahlar Donbas'a girmiş, yaşanan gelişmelere Avrupa Güvenlik İşbirliği ve Teşkilatı’nın (AGİT) raporlarında yer verilse de Rusya bu durumu inkar etti.


İki ülke arasındaki krizin önüne geçmek için çesitli adımlar atılmış olsa da iki ülke arasında giderek derinleşen çekişme günümüzde endişe verici bir durum yaratmış durumda. Zira Donbass bölgesindeki krizin çözümüne ilişkin Rusya, Ukrayna ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’ndan (AGİT) oluşan Üçlü Temas Grubu 27 Temmuz 2020’den itibaren kapsamlı ateşkes kararı almasına rağmen, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’nin bugüne kadar ayrılıkçıların on kez ateşkesi ihlal ettiğini iddia etmesi ve son olarak 6 Nisan 2021’de de Donbass’ın Avdiyivka ve Zolotoye bölgelerinde ayrılıkçıların açtığı ateş sonucu iki Ukrayna askerinin öldüğünü bildirmesi bu olaylar neticesinde iki ülke arasındaki gerilimin sıcak çatışmaya evrilmesi konusunda endişelere neden olmuş durumda. Son günlerde güçlenen bu ithimalin temel dayanağını ise Rusya'nın bir savaş hazırlığı içinde olduğu iddiaları oluşturuyor. Ukrayna Genelkurmay Başkanı Ruslan Homçak da bu iddialara destek niteliğinde yaptığı açıklamada; Rusya'nın tatbikat adı altında Ukrayna sınırındaki Bryansk ve Voronej'e, ayrıca Kırım'a askeri sevkiyat yaptığını, Kırım ve Donbas'ta Rus ordusuna ait 28 tabur bulunduğunu, Rusya'nın yakında sınıra ve Kırım'a 25 ek tabur sevk etmeyi planladığını ifade etti.

Rusya'nın Tutumu
Ukrayna ve Rusya arasındaki bu tırmanan gerilime baktığımızda temel nedeninin jeopolitik ve stratejik hakimiyet sorunu olduğunu söylemek mümkün. Ukrayna'nın Batı ve Rusya arasında stratejik bir konuma sahip oluşu ve çeşitli tehdit algıları doğrultusunda geliştirilen politikalar bu krizi derinleştiriyor. Bir başka deyişle, Rusya'nın bir yandan uluslararası sistemde etkin bir aktör olma çabası ve diğer yandan Ukrayna'nın Batı'ya yanaşmasını kendi güvenliği açısından bir tehdit olarak görmesi bu yaşanan krizin büyümesinde etkili oluyor.

Rusya'nın bu politikalarının arkasındaki temel dayanaklarından biri de Ukrayna'nın Rusya açısından ciddi bir kırılma hattının üzerinde bulunduğu olgusudur. Ukrayna Rusya için Avrupa’nın doğusuna ve Balkanlara açılan bir kapı olarak görülmekte. Ayrıca geniş kömür rezervlerine sahip olan Donbas Havzası (100 milyon ton civarında olduğu tahmin ediliyor) hem Ukrayna hem de Rusya açısından önemli bir ekonomik kaynak teşkil ediyor. Bundan dolayı Rusya, kendi hareket alanı olarak gördüğü eski Sovyet topraklarında yeniden etkin olabilmek açısından, Ukrayna'nın bu stratejik konumunu kullanmak istiyor. Bu durum Ukrayna toprakları üzerinde hakimiyet kurma çabalarında Batı ve Rusya'yı sıklıkla karşı karşıya getiriyor. Nitekim Donbas'ta son yaşanan olaylara ilişkin Rusya tarafından yapılan açıklamalar “NATO yayılmacılığı” tehdidi üzerinden kurgulanmış durumda. Örneğin Rusya Dışişleri Sözcüsü Mariya Zaharova, kısa süre önce verdiği demeçte Ukrayna'nın Donbas'taki temas hattına yeni güçler ve askerler sevk ederek, ateşkes rejimini ihlal etmeye devam ettiğini, buna paralel olarak NATO ülkelerinin Ukrayna ve Karadeniz'deki varlığını artırdığını belirtmişti. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov tarafından ilerleyen günlerde yapılan açıklamada da “Askerler, sıcak bir çatışma başlatmaya yönelik eylemlerin vereceği zararı anlıyor. Umarım ki askerler, ABD öncülüğündeki Batı tarafından kışkırtılan siyasetçiler tarafından bu yönde teşvik edilmez” şeklindeki ifadeler dolaylı olarak NATO’yu hedef almıştı.

ABD ve NATO'nun Ukrayna Sorununa Yaklaşımı
26 Mart 2021 tarihi ile başlayan süreçte Ukrayna NATO ülkelerinden ve özellikle ABD’den Rusya’nın saldırganlığına karşı somut destek talebinde bulunmuş ve ABD’den gelen mesajlarda durumun takip edildiği ve NATO müttefikleriyle müzakere edildiği bildirmiş durumda. Diğer taraftan Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy kısa süre önce sosyal medya hesabı üzerinden NATO'nun Donbas'taki savaşı bitirmek için tek yol olduğunu belirtmiş, ülkesine NATO Üyeliği Hareket Planı verilmesinin hızlandırılmasını talep etti. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ise Zelenskiy'nin bu çağrısına "NATO Ukrayna'nın egemenliği ve toprak bütünlüğünü desteklemektedir"şeklinde cevap verdi. Böylelikle NATO ve ABD Ukrayna Krizie taraf  olduklarını net bir şekilde göstermiş bulunuyor.


Ancak burada ABD'nin Ukrayna konusundaki tutumu 2014 yılından bu yana değişen yönetimlerden dolayı farklılıklar içerdiğini belirtmek gerekiyor. Zira 2014 yılında yaşanan olayların ardında ABD askeri bir müdahaleden kaçınmış, Rusya'daki bazı üst düzey yetkililere yönelik yaptırım kararları alarak olayı diplomatik olarak çözmeye çalışmıştı. Obama'dan sonra görevi devralan Trump ise Rusya konusunda çok daha uzlaşmacı davranmış ve yaptırım kararı uygulamaktan imtina etmişti. Ancak Joe Biden yönetimi son yaşanan Ukrayna konusunda Rusya'ya karşı daha sert bir tavır takındığını ve bu konuda Ukrayna'ya yönelik desteğini net bir şekilde ifade ettiğini söylemek mümkün. Nitekim Biden, 17 Mart'ta ilk mülakatını verdiği ABC televizyonunda Rusya Devlet Başkanı Putin'in “katil" olduğunu ve ABD seçimlerine müdahale ettiği için "bedel ödeyeceğini" söyleyerek, ve ardından Zelenskiy ile yaptığı telefon görüşmesinde, Rusya'nın Donbas ve Kırım'daki "saldırganlığı" karşısında ABD'nin Ukrayna'ya "sarsılmaz desteğinin" süreceğini ifade ederek, Rusya konusunda önümüzdeki günlerde izlenecek politikanın nasıl olacağının sinyallerini vermiş bulunuyor.

Bu açıklamaların hemen ardından ABD merkezli CNN'e konuşan Savunma Bakanlığı'ndan (Pentagon) üst düzey bir yetkilinin Ukrayna'ya destek için önümüzdeki haftalarda Karadeniz'e savaş gemileri göndermeyi düşündüklerini açıklaması, ve ayrıca ABD'ye ait gemilerin Boğazlar'dan Karadeniz'e çıkışı için Türkiye'ye diplomatik bildirimde bulunulduğunu ve gemilerin 4 Mayıs'a kadar Karadeniz'de kalacağı bildirmesi ise ABD’nin sıcak çatışmadan kaçınmayacağına işaret ediyor.

Sonuç olarak ABD’nin ve dolayısıyla NATO’nun bölgeye olası müdahalesi Rusya’nın kırmızı çizgisi olacağından gerginliği savaş boyutuna taşıma riski barındırıyor. İlerleyen süreçte AGİT’in yeniden devreye girerek ateşkes sağlaması öngörülse de giderek tırmanan Ukrayna Krizi’nin ABD-Rusya ilişkilerinde Biden için önemli bir sınav olacağını ve diğer NATO müttefikleri için de turnusol kağıdı işlevi göreceğini şimdiden söylemek mümkün.