Terör ile Mücadele Bağlamında Türkiye-NATO İlişkileri

Yazar: Tuğba Boyraz – 28.04.2021


14 Haziran’da düzenlenecek NATO zirvesi öncesinde taşlar yerine oturmaya başlamış bulunuyor. NATO Genel Sekteri Jens Stoltenberg’in Şubat ayında yaptığı açıklamada, değişen stratejik ortamı birlikte ele almak, ortak değerlere yeniden bağlanmak ve transatlantik bağı güçlendirmek için NATO'nun “stratejik” kavramının güncellenmesini tavsiye edeceğini aktarması ve NATO zirvesinin transatlantik ilişkilerde yeni bir sayfa açacağını belirtmesi Soğuk Savaş’ın ardından en gergin dönemlerinden birini yaşayan NATO için büyük önem taşıyor. Bununla birlikte NATO Genel Sekreteri’nin Türkiye ile ilgili açıklamaları ve “uluslararası terörle mücadelede ittifakın önemli bir üyesi” olarak tanımlaması Biden dönemi NATO ittifakının geleceğinin masaya yatırılacağı bir döneme işaret ediyor. NATO dayanışmasının canlandırılması sırasında ise Türkiye’nin ittifaktaki yeri ve bu bağlamda “terörle mücadele” başlığı en önemli konular arasında görülüyor.

NATO’nun Terörizm Stratejisi
Son olarak 2010 yılında revize edilip kabul edilen ve NATO’nun görev ve misyonunun tanımlayan Stratejik Kavram belgelesinde terörizm, ittifak üyelerinin güvenliğini tehlikeye atacak en önemli risk faktörlerinden biri olarak tanımlanıyor. Belgede de belirtildiği üzere NATO terör saldırılarını ve yapılan propagandaları caydırmak, eylemleri kesintiye uğratmak, engellemek ve bu tür saldırılara karşı koruma sağlamak amacıyla kuvvetlerini coğrafi bir sınırlama olmadan ve gereken her yerde konuşlandırmakla görevlendiriliyor. NATO’nun terörle mücadele stratejisinin göze çarpan bir diğer unsuru ise müttefik ülkelerin yerel düzeyde terörizmle mücadele kapasitelerinin artırılması hedefini ortaya koyması kadar, yeni güncellenen politikalarla operasyon bölgelerindeki yerel unsurların eğitilerek ve örgütlenerek savaştırılması öngörü ve beklentisi.

Fakat diğer konularda olduğu gibi NATO’nun terörizmle mücadele konusunda da, siyasal anlamda ve pratikte ciddi sorunlar yaşandığı biliniyor. Her şeyden önce NATO üyeleri bakımından bir samimiyet ve ciddiyet sorununun mevcudiyetinden söz etmek mümkün. Tarihsel anlamda Kosova Savaşı’na dayanan ve transatlantik ilişkilerin en önemli fay hatlarından biri olan bu durum, “kim ne yapıyor” gibi bir karışıklığa ve algıya yol açmakta ve mali yükün paylaşılması konusunda farklı dönemlerde gerginliklere neden olmaktadır. Nitekim 2019 yılında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un NATO’nun “beyin ölümünün” gerçekleştiği yönündeki ifadeleri, ardından ABD eski Başkanı Donald Trump’ın NATO'yu 'gereksiz bir kurum' olarak nitelemesi ve Avrupalıların ittifak harcamaları konusunda cimri davrandığı ve tüm yükü ABD'ye yıktığı iddiası ile son olarak Alman Die Welt gazetesinin, ABD ve Avrupa arasındaki sorunlara işaret ederek NATO zirvesinden uyumlu bir sonuç çıkma ihtimalini “sıfır” olarak tanımlaması bu gerginliklerin tezahürü olarak değerlendirmek mümkün. Diğer taraftan bu gerginliklerin terörizmle mücadele stratejisinde önemli bir yer tutan ve 2017 Brüksel Zirvesi’nde de tekrar gündeme gelen istihbarat paylaşımı konusunda da yaşanıyor. Zira İttifak’ın kilit üyelerinden İngiltere’nin Manchester kentinde, Brüksel Zirvesi’nin hemen öncesinde düzenlenen terör saldırısıyla ilgili bazı detay ve fotoğrafların ABD medyasına sızdırılması, İngiliz ve ABD güvenlik güçleri arasında bir krizin yaşanmasına neden olmuştu.


Öteki taraftan, geçtiğimiz Şubat ayında düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı’nda göreve yeni gelen ABD Başkanı Joe Biden’ın verdiği olumlu mesajlar, transatlantik ilişkilerde ve dolayısıyla NATO ekseninde yaşanan gerilim ve uzlaşmazlıkların aşılabileceğine yönelik beklentileri de beraberinde getirmiş bulunuyor. Biden’ın "ABD, yüzleştiğimiz meselelerin çözümü için AB'deki müştereklerle ve kıta sahasındaki diğer başkentlerle çok yakın ilişkiler kuracaktır. ABD, NATO ittifakımıza tamamıyla bağlıdır ve Avrupa'nın askeri kapasitesine yaptığı yatırımları memnuniyetle karşılıyorum" şeklindeki ifadeler kullanması ve terörle mücadeleye atıfla "DEAŞ'ın Orta Doğu'da, Avrupa'da, ABD'de ya da başka herhangi bir yerde insanları tehdit etmek için yeniden bir araya gelmesine izin veremeyiz." değerlendirmesini yapması bu beklentilerin temel kaynağını oluşturuyor.

Terörle Mücadele Bağlamında NATO-Türkiye İlişkileri
NATO ekseninde yaşanan tartışmaların bir diğer odak noktasını Türkiye oluşturuyor. Nitekim Biden’ın açıklamalarını takriben ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’ın, Brüksel'de NATO Dışişleri Bakanları toplantısı öncesi NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'le düzenlediği ortak basın toplantısında "Türkiye'yi NATO'da tutmamızın bizim de fazlasıyla çıkarımıza olduğuna inanıyorum" şeklindeki açıklaması, yukarıda kısaca değinilen mali konular ve son dönemde hızlanan Afganistan’dan geri çekilme ile birlikte Türkiye’nin de yaklaşan NATO zirvesinde önemli konu başlıkları arasında olacağını gösteriyor. Bu bağlamda ABD ve Türkiye arasındaki uyuşmazlığın merkezinde YPG bulunuyor. Nitekim ABD, YPG'nin terör örgütü ilan edilmesini bloke ettiği için Türkiye de Baltık Savunma Planı'nı bloke ediyor. Aslında Ankara, Baltık Planı'na karşı değil, terör tehditleriyle mücadelede aynı dayanışmanın kendisine de gösterilmesini istiyor. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “eğer biz sizinle NATO'da berabersek, eğer biz sizinle dünyada, NATO'da bu birlikteliğimizi sürdüreceksek bize samimi davranacaksınız. Teröristlerin yanında yer almayacaksınız. Eğer yer alacaksanız bizim yanımızda yer alacaksınız” şeklindeki açıklaması da bu durumun Türkiye için öneminin altını çizmiş durumda.


Yaşanan belirsizlik ortamında NATO’nun istikrar sağlayıcı küresel bir güvenlik teşkilatı olabilmesi ve terörle etkin mücadele edebilmesi için Türkiye’nin hassasiyet ve kaygılarını ciddiye alması gerektiği noktasının Haziran’da yapılacak zirvede gerek Türkiye gerekse diğer müttefik ülkeler tarafından vurgulanması bekleniyor. Diğer taraftan koşullar NATO çatısı altında yakın iş birliğini zorunlu kılıyor. Zira, NATO’nun güney kanadında, Kuzey Afrika, Akdeniz ve Suriye’den kaynaklanan risk ve tehditlerin ancak Türkiye’nin sağlayacağı destek ve işbirliğiyle bertaraf edilebileceğini söylemek gerekiyor. Bu durum İttifak’ın en tepesinde kabul edilmiş durumda. Nitekim Stoltenberg’in “Türkiye’nin önemini anlamanız için haritaya bakmanız yeterli” ifadesi bunun en somut yansıması olarak değerlendirmek mümkün. Ancak ABD’nin bu konuda nasıl bir tutum sergileyeceği henüz bilinmiyor.

Sonuç olarak terörizmin öncelikli bir güvenlik sorunu olmaya devam edeceği bir döneme giriyoruz. COVID-19 salgınının yarattığı sonuçların yalnızca ekonomi değil, güvenlik alanında da birtakım sorunlara sebep olacağı açıktır. Zira terör örgütleri, hem sahadaki boşluktan faydalanma hem de salgının beraberinde getirdiği küresel tehdidin sebep olduğu yangına odun taşıma yoluna gidebilir. Bu bağlamda; evrim geçirmekte olan terörizm tehdidi karşısında kısıtlı kaynakları net bir şekilde tahsis edecek ve faaliyet alanlarını belirleyecek gerçekçi bir stratejinin geliştirilmesinin zamanıdır Terörizmle mücadele, her şeyden önce süreklilik ve kararlılık gerektiren bir süreçtir. Yaklaşan NATO zirvesinde müttefiklerin gerek transatlantik ilişkilerde gerekse terörizm ile mücadele konusunda uygulamaya yönelik verecekleri kesin taahhütler NATO’nun belirleyici olacağını söylemek mümkün.