Türkiye ve Savunma Sanayii

Yazar: Resul Çakmaktaşı – 21.04.2021


29-30 Mart 2021 tarihlerinde Yıldız Teknik Üniversitesi Savunma Sanayisi Topluluğu’nun düzenlemiş oldugu Savunma Sanayi Zirvesi, ASELSAN, HAVELSAN gibi savunma sektörünün önde gelen temsilcilerini bir araya getirdi. Gerçekleşen zirvede konuşan Türkiye Cumhuriyeti Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir, Başkanlık olarak güvenlik güçlerinin ihtiyacı olan sistemleri azami oranda yerli ve milli imkânlarla sağlamayı amaçladıklarını ifade ederek, “bunu yaparken geleceğin harekât ortamına ilişkin teknoloji ve eğilimleri yakından takip ediyoruz” şeklinde konuştu. Savunma Sanayi Başkanı  Demir ayrıca insansız teknolojiler, lazer ve elektro manyetik silah sistemleri, siber güvenlik ve uzay, uydu teknolojileri, sanal gerçeklik ve robotik gibi geleceğin savunma sanayisi yenilikleri üzerine çalışmaların da tüm hızıyla devam ettigini belirterek, savunma sanayisinde Türkiye'nin yerlilik oranı arttıkça bağımsızlık ve masadaki müzakere gücünün arttığını, dış politikada Türkiye'nin bölgesinde önde gelen bir güç olduğu gerçeğinin daha büyük oranda kabul gördüğünü söyledi.

1980 Sonrası Türk Savunma Sanayi
Türkiye Cumhuriyeti 1980'li yıllarda  Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) modernizasyonunu gerçekleştirmek için çeşitli politikalar hayata geçirmiş ve gelişen teknolojiye dayalı bir millî savunma sanayisinin kurulmasını öncelikli hedef olarak belirlemişti. Bu yöndeki ilk adım, devlet teşebbüsü olarak savunma teçhizatı müdürlüğünün kurulması ile atılsa da kurumun devlete bağlı statüsünden kaynaklanan eksiklikler başarıyı engellemiş ve bu teşebbüsün tüm mal varlığı 3238 sayılı Kanunla 1985 yılında kurulan Savunma Sanayi Müsteşarlığı'na (SSM) devredildi. Temel görevi savunma sanayinin gereksinimlerini karşılamak, yeni girişimleri teşvik etmek ve bunları uyum ve ihtiyaçlara göre yönlendirmek, yabancı sermaye ve teknoloji katkısı için olanaklar aramak, mevcut ulusal sanayiyi yeniden düzenlemek ve entegre etmek olan Savunma Sanayi Müsteşarlığı kuruluşundan bu yana geçen 35 yılda, Türkiye'de modern bir ulusal savunma altyapısının oluşturulmasında gerçek başarılar elde etti ve bazı hayati alanlarda oldukça başarılı sonuçlar aldı. Her biri faaliyet alanlarında önemli bir boşluğu dolduran Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ihtiyaçlarını yerel kaynaklardan karşılamak üzere kilit savunma sanayi kuruluşları kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde savunma sanayi TUBİTAK destekleriyle savunma alanında çalışmalarını özellikle 2000’li yıllardan itibaren önemli ölçüde arttırdı.  Geçtiğimiz ay gerçekleşen Sanayi Zirvesi’nde yaptığı konuşmada İsmail Demir de savunma sanayinde gerçekleşen gelişimin altını çizerek Türkiye’nin artık ithal etmek  yerine ihraç eden bir ülke konumuna geldiğini söyleyerek, “bugün yürüttüğümüz proje sayısı 750'yi aşmakta. Proje hacmimiz 60 milyar doları bulmuş ve dünyanın en büyük 100 savunma sanayisi içinde 7 Türk şirketi bulunmaktadır. Savunma Sanayi Başkanlığı projeleri sonucunda artık Türkiye bir savunma sanayisine sahip. Teknokent'te, küçük ve orta ölçekli işletmelerde, araştırma kurumlarında ve üniversitelerde çok yeterli düzeyde alt sistem üreticisi firma bulunmaktadır” şeklinde konuştu. Konu ile ilgili kısa süre önce yaptığı açıklamada Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank da ‘’Global tedarik zincirlerindeki aksaklıklara rağmen sanayi üretiminde artış eğilimi sürüyor. Sanayi üretimi şubat’ta geçen yılın aynı ayına göre %8,8, bir önceki aya göre %0,1 arttı. Aynı ayda, yıllık sanayi üretimini en çok artıran G-20 ülkelerinden birisi olduk” diyerek sektörde yaşanan büyüme ve gelişimin altını çizdi.

Bu durumun, askeri teçhizat ihracatı hacminde yaşanan büyüme ile daha da arttığını söylemek mümkün. Nitekim en son rakamlar, Türkiye’nin ABD'nin başını çektiği dünyanın en büyük hafif silah ihracatçıları listesine girdiğini gösteriyor. [1]


Türk Savunma Sanayisinin Saha ve Diplomatik Etkileri
Son 15 yılda savunma sanayinde atılan adımlarla birlikte ihracatını 7 kat, Ar-Ge faaliyetlerini de 25 kat arttıran Türkiye, savunma alanında hayata geçirdiği birçok proje ile de küresel anlamda önemli bir yer edinmiş durumda. Bunların arasında MPT 76 milli piyade tüfeği, Milgem gemisi, Altay tankı, Anka insansız hava aracı, Silahlı insansız hava aracı, Hürkuş uçağı, Atak helikopteri yer alıyor. Üretilen hava savunma sistemleri ve zırhlı kara aracı olan Otogar  askeri ürünleri Türkiye dâhil 30'a yakın ülkede 40'tan fazla farklı kullanıcı tarafından aktif olarak kullanılıyor. Bununla birlikte özellikle son dönemde üretilen SİHA ve İHA’ ların Türk savunma sanayisine ekonomik getirileriyle birlikte ihracatın ve kullanıcı talebinin artması dikkat çekiyor.

Bu çerçevede TSK envanterine giren ilk milli insansız hava aracı olan Bayraktar TB2, 2014 yılından bu yana aktif olarak kullanılıyor. Keşif ve istihbarat görevleri için orta irtifa-uzun havada kalış süresi sınıfına giren (MALE) Bayraktar, yerleşik lazer hedef işaretleyicisi ile hassas hedefleme yapma ve dört akıllı mühimmata kadar faydalı yükü hedefe ateşleme özellikleri ile önemli ihracat kalemleri arasında bulunuyor. Türk SİHA’larının Azerbaycan’ın Karabağdaki haklı davasında Ermenistan ordusuna verdiği ağır hasar, ve genel olarak günümüzde hava araçlarının artık kara unsurlarına göre da önemli olduğu gerçeği ile Türk İHA ve SİHA’lara yönelik talebin daha da artması öngörülüyor.


Diğer taraftan günümüzün ve geleceğin muharebe koşullarına cevap verme vizyonuyla ortaya çıkması hedeflenen Altay Ana Muharebe Tankı’nın T1 ve T2 konfigürasyonlarına ilişkin geliştirme aşaması tamanlanmış bulunuyor. 9 Kasım 2018 tarihinde Savuma Sanayii Başkanlığı ve BMC arasında imzalanan seri üretim sözleşmesi 250 adet Altay Ana Muharebe Tankı’nın belirlenen takvime göre Türk Silahlı Kuvvetlerine teslim edilmesini öngörüyor. Şu an Altay Tankı’nın seri üretime geçebilmesi için mevcut diplomatik zorlukların aşılması gerekiyor. Zira Türkiye'nin Suriye'de yürüttüğü harekâtlar nedeniyle Almanya’dan tedarik edilecek tank motorunun satışı ertelenmiş bulunuyor. Ancak buna rağmen Türkiye’nin Almanya'nın silah ihracatında ilk sıradaki yerini koruması ve Almanya Dışişleri Bakanı Maas’ın, 22 Aralık 2020 tarihinde Alman haber ajansı DPA'ya verdiği demeçte, Türkiye'ye silah ambargosu uygulanması önerisine karşı olduğunu belirterek, "Stratejik olarak bunu doğru yol olarak görmüyorum" şeklindeki açıklaması mevcut zorlukların kısa sürede aşılabilir olduğuna işaret ediyor.

Sonuç olarak son dönemlerde askeri alanda uygulanmaya çalışılan yaptırımlar karşısında kendi savunma sistemlerini geliştirmeye başlayan ve bu doğrultuda savunma alanına yaptığı ciddi yatırımlarla Türkiye, milli üretimi ile bu alanda önemli bir söz sahibi olmayı başarmış durumda.

[1]

2020 yılında yayımlanan yıllık Small Arms Survey raporuna göre küresel hafif silah ihracatı 2015-2016 yılları arasında 692 milyon dolar artış gösterdi ancak 2017 yılnda 88 milyon dolar azaldı. 2016-2017 arasında en çok ihracat yapanların sayısı 18'den 17'ye düştü. Norveç ise en büyük ihracatçı oldu. Yine bu dönemde en büyük ihracatçılar, piyasadaki ağırlıklarını arttırdı. 2014'ten başlayarak üst üste dört yıl ABD, İtalya ve Brezilya en büyük üç ihracatçı oldu. Almanya, en çok ihracat yapan ülkeler arasında ilk sıraya katıldı. 2013 yılından bu yana ilk kez ABD 1,1 milyar dolar değerinde hafif silah ihraç etti. ABD’yi 583 milyon dolar ile İtalya, 544 milyon dolar ile Brezilya ve 514 milyon dolar ile Almanya takip etti. ABD ve Almanya 2016'ya göre ihracatını yüzde 1 artırdı, İtalya ve Brezilya, bir önceki yıla göre sırasıyla yüzde 7 ve yüzde 11 daha az ihracat yaptı. İhracatta en kayda değer artış Norveç'ten geldi (yüzde 269 artış) ve Çin (yüzde 89 artış) sırasıyla 123 milyon dolar ve 109 dolar ihracat yaptı.