Uygur Türkleri ve ABD-Türkiye İlişkileri

Yazar: Resul Çakmaktaşı – 13.04.2021


Çin’in Sincan Özerk Bölgesi’nde son dönemlerde yaşanan gelişmeler uluslararası gündemin konusu haline gelmiş ve uluslararası sistemi oluşturan diğer aktörlerce tartışmalara sebebiyet vermiştir. Geçtiğimiz Mart ayında resmi ziyarette bulunmak üzere Türkiye’yi ziyaret eden Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Konseyi Üyesi ve Dışişleri Bakanı Wang’ın ziyaret gündemi her ne kadar farklı olsa da; heyetler arası görüşme öncesinde açıklama yapan Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Çin ile ilişkileri kapsamlı stratejik ortaklık seviyesine çıkarmak istediklerini belirtmekle birlikte meslektaşına Çin’in Kuzeybatısındaki Sincan Özerk Bölgesi’nde yaşayan Uygur Türklerine yönelik Pekin yönetiminin 2019 yılı ile birlikte başlattığı uygulamaları da gindeme getirmiştir. Çin’in Uygur Türklerine karşı başlatmış olduğu uygulamalar çerçevesinde yaşanan tartışmaların ABD’de yeni göreve gelen Biden yönetimi tarafından da dikkatlice takip edildiği gerçeğinden hareketle konunun uluslararası güç dengelerine ne tür yansımaları olacağı sorusu da önem kazanmıştır.

Pekin yönetiminin “İslam'ı Çinleştirme” ve “Din kitaplarının komünist ideolojiye uygun şekilde yeniden yorumlanması” gibi hamlelerle İslamiyet başta olmak üzere diğer dinlere müdahale girişimi sonrası yaşanan gelişmelerle birlikte günümüzde ülkenin Kuzeybatısındaki Sincan bölgesinde Pekin’in "mesleki eğitim merkezleri" olarak adlandırdığı ancak uluslararası kamuoyunun "yeniden eğitim kampları" şeklinde tanımladığı yerlerde Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre en az 1 milyon Uygur Türkü'nün kendi rızası dışında tutulduğu tahmin edilmektedir. Çin’in Sincan Özerk Bölgesinde Müslüman Uygurlara “dil ve kültür eğitimi” verdiğini öne sürdüğü bu bölgede kamuoyuna açık ve net bilgi vermemesi, baskı, insan hakları ihlalleri, zulüm ve soykırım ekseninde Pekin yönetimini hedef alan suçlamaların önemli dayanakları arasındadır.

Uygur Türkleri Kimlerdir?
Uygur Türkleri, Orta Asya ile Doğu Asya’daki bağlardan ve kültürel olarak bu bölgelerle bağlı bir Türk etnik grubudur. Uygurlar Çin’in resmî olarak tanıdığı 55 etnik gruptan biridir. Çin’in kuzeybatısındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesi, ağırlıklı olarak Sünni Müslümanlardan oluşan Uygurların memleketi olarak tanınmaktadır. 2010 yılında yapılmış Çin Ulusal Nüfus Sayımı'na göre, Çin sınırları içerisinde toplam 10.071.394 Uygur vardır; Uygurlar böylece toplam Çin nüfusunun yaklaşık %0,76'ini oluşturmaktadır. Uygur Türkleri tarih boyunca Çinlilerle birlikte yaşamışlar ve sadece iki kez bağımsızlık ilan etmişlerdir. Bunlardan ilki 1933–1934'te ‘Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’ diğeri ise 1944–1949 yılları arasında Sovyetler Birliği’nin desteğiyle kurulan “Doğu Türkistan Cumhuriyeti” adı altında gerçekleşmiş ve her ikisi de Çin Halk Cumhuriyeti’nin işgaliyle sona ermiştir. Günümüzde Uygur Sorunu ya da Çin Sorunu olarak bilinen sorun, Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde 1960'lı yılları başından beri devam eden dini-etnik ve siyasi bir uyuşmazlıkdır. Uygurlar eskiden Sovyetler Birliği'nin (SSCB) desteğiyle kurulmuş olan Doğu Türkistan Cumhuriyeti'nin Çin tarafından 1949 yılında ilhak edildiğini ve halen Çin işgali altında bulunduklarını iddia etmektedirler.


Özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde Uygur Türkleri arasında farklı ayrılıkçı hareketlerin, çeşitli milliyetçi ve İslamcı yapıların ciddi anlamda örgütlenmekte oldukları bilinmektedir.  2009 yılında yaşanan Urunçi başkaldırıları ve ilerleyen yıllarda farklı dönemlerde Doğu Türkistan bölgesinde ve Çin’in çeşitli bölgelerinde gerçekleştirilen saldırılar, Çin’in 2014 yılından itibaren “terörizme karşı popüler mücadele” adı altında izlediği Uygur politikalarının şekillenmesinde önemli bir rol almıştır. Ancak Çin’in uyguladığı politikaların Pekin’in iddia ettiği gibi “entegrasyon” ve “terörle mücadele” değil, aksine asimilasyon uygulamaları olduğu gerçeği; anadilde eğitim ve dini özgürlükler bağlamında demokratik haklarını talep eden Uygur Türkü Müslümanları ‘’yeniden eğitim kampı’’ diye adlandırdıkları kamplarda rızaları dışında tutma kararı ile ortaya çıkmıştır. Zira 2020 yılının Kasım ayında Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde yaşananlara ilişkin Çin yönetimine ait ve New York Times tarafından yayımlanan belgede, Çin yönetiminin, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki güvenlik birimlerine, nasıl hareket etmeleri gerektiğine dair verdiği detaylı talimatlar asimilasyon ve baskı politikalarının vehametini ortaya sermiştir. 403 sayfalık belgenin 200 sayfasında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve diğer Çinli yetkililerin, bölgedeki Uygur nüfusunun kontrolü ve aralıksız denetim yapılmasına ilişkin talimatları yer alırken, İslamiyet'in yayılmasını önlemek için önlem alınması uyarılarına yer verildiği de görülmektedir.

Uluslararası Toplum ve Uygur Sorunu
Çin Halk Cumhuriyeti’nin Uygur Türklerine yönelik baskı neticesinde yaşanan insan hakları ihlallerine bazı taraflar kendi ulusal çıkarları doğrultusunda kayıtsız kalırken; kimi diğer taraflar ise uluslararası hukukun uygulanması gereken bu duruma tepki göstermiştir. Mart ayında ABD, Kanada, İngiltere, Avusturalya ve Yeni Zelanda konu ile ilgili yaptıkları ortak yazılı açıklamada Çin'in, Sincan Uygur Özerk Bölgesinde Uygur Türklerine yönelik insan hakları ihlallerinin, kaygı verici noktaya ulaştığını belirtmiş, Çin hükümetinin kendi belgeleri, uydu görüntüleri ve görgü tanıkları dâhil bu ihlaller konusunda çok sayıda kanıt olduğuna vurgu yapmıştır. Çin yönetiminin Uygurlara yönelik baskısının son bulmasını isteyen taraflar, “Çin'in kapsamlı baskı programı, dini özgürlüklerin ciddi ölçüde kısıtlanması, zorla çalıştırma, toplama kamplarında toplu gözaltı, zorla kısırlaştırma ve Uygur mirasının organize bir şekilde yıkımını içeriyor” değerlendirmesinde bulunmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti de, Uygur Türkleri ve diğer Müslüman azınlıklar konusundaki ilkeli ve kararlı tutumunu 2020 yılı Ekim ayında düzenlenen  Birleşmiş Milletler 75. Genel Kurulu kapsamında bir kez daha ortaya koymuş; konu ile ilgili beyanında, etnik, kültürel ve dini bağlara sahip olduğu Uygur Türklerinin haklarının korunması için tüm dünyaya çağrıda bulunmuştur. Türkiye, Sincan’daki Uygur Türkleri ve diğer Müslüman azınlıklara yönelik insan hakları uygulamalarından duyduğu endişeyi son dönemlerde de yinelemiş, Uygur Türkleri ve diğer Müslüman azınlıkların Çin’de eşit haklara sahip bir şekilde, barış ve huzur içinde yaşamaları; ayrıca, kültürel ve dini kimliklerine saygı gösterilmesi ve bunların garanti altına alınması yönündeki beklentisini de tekrarlamıştır. Şubat ayında konu ile ilgili yaptığı açıklamada Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye’nin Uygur Özerk Bölgesi’ndeki insan hakları durumunu yakından takip ettiğini belirterek; “BM ve diğer uluslararası raporlardaki bulgulardan endişe duyuyoruz. Konuyla ilgili kaygı ve beklentilerimizi Çinli yetkililerle paylaşıyoruz. Bu konuda şeffaflık bekliyoruz. Türkiye, Çin'in egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterirken, Uygur Türklerinin ve diğer Müslümanların insan haklarının korunmasının öneminin de altını çizmiştir” şeklinde konuşmuştur.

Diğer taraftan ABD’nin son dönemlerde Çin’in Uygur Türklerine karşı insan hakları ihlalleri  konusundaki söylemini sertleştirmiş olması da dikkat çekicidir. Anımsanacağı üzere geçtiğimiz yıl ABD’nin  BM Daimi Temsilci Yardımcısı Kelley Currie, Birleşmiş Milletlerin (BM), Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki Uygur Türklerine karşı insan hakları ihlallerini soruşturmak için yeterince çaba göstermediğini ifade etmiş, bu açıklamayı ABD Ticaret Bakanlığı’nın Uygur Türklerine yönelik insan hakları ihlallerinden dolayı Çinli 9 kuruluşu yaptırım listesine almasının hemen ardından gerçekleştirmişti. Bu süreçte dönemin ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da Başkan Donald Trump'ın görevi Joe Biden'a devretmesine kısa süre kala yaptığı açıklamada, "Soykırımın sürdüğüne inanıyorum. Çin'in parti devletinin Uygurları yok etmek için sistematik olarak çalıştığına tanık oluyoruz" ifadelerini kullanmıştı. 2021 yılında selefi Donald Trump’tan görevi devralan ABD Başkanı Joe Biden da, seçilmesi durumunda Çin konusunda daha sert bir politika izleyeceği mesajını vermiş, son dönemlerde yaptığı açıklamalarla da mümkün olduğunca işbirliği yapmaya ama gerektiğinde Çin'e karşı koyacağını belirtmiştir.


Uygur Sorunu ve ABD-Türkiye İlişkileri
Çin’in ABD ile ilişkilerde mevcut sorunlara yönelik tek taraflı kazanma politikası izlenmesi durumunda ABD başkanı Biden’ in Uygur Türklerine karşı uygulanan baskıyı kendi söylemleri ve ABD’nin ulusal çıkarları doğrultusunda bir manevra alanı olarak değerlendirip Çin’e karşı daha sert yaptırımlar hayata geçirmesi ciddi bir olasılık olarak ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte Biden yönetiminin Türkiye ile yaşanan sorunların aşılmasında her iki ülkenin de ortak paydada buluştuğu Uygur Türkleri konusunu ön plana çıkarması ihtimali de farklı analizlerde öngörülmektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin Çin’e karşı son günlerde Ankara Büyükelçisi Liu Şaobin’i, Büyükelçiliğin Twitter hesabından yapılan paylaşımların yarattığı rahatsızlık nedeniyle Dışişleri Bakanlığına çağırması iki ülke arasında varolan uyuşmazlığın derinleştiğine dair söylemleri güçlendirmiş olması da dikkat çekmektedir.

Değişken olmakla birlikte Ankara-Pekin arasında yaşanan gerilimin Amerika-Türkiye ilişkilerinde yeni bir iş birliği alanı açıp açmayacağı sorusunun ilerleyen süreçte tüm tarafların gündeminde önemli bir yer tutacağını söylemek mümkündür.